Eğitim veya terbiye dediğimiz görünüşler grubunu, Ernst Krieck’le birlikte "çevreden gelen tesirlerin meydana getirdikleri her çeşit şekillendirme ve yetiştirme" olarak tanımlayabiliriz. Din eğitimi ise, insanın asıl var olanla yani Allah’la ilgili en derin varlık muhtevalarının gerek ferdî davranışlarında gerekse insanlar arası ilişkilerinde tesirler olarak görünüşlerini ifade eder. Demek ki, din eğitiminin en derin kökü insanın varoluşunun anlamı, iman, Allah ile yaşama duygusu ve onunla bağlı endişeleridir. Hakikatin bütün olarak birliği, ayrılıklardan geçmek, bütün hayat davranışlarını sevginin motiflediği bakış ve anlayıştır.
Çeşitli varlık mertebelerini ve varlık alanlarını kavrayan insanın varlık bütünü, din eğitimi ile en yüksek hayatî faaliyet icra eder. Bu tesirler alanın fertlerin yapısından ve toplum münasebetlerinden tecridi ile aşağı hayat faaliyetleri kuvvetle görünmektedir. Menfaat çatışmaları birbirini kovalamaktadır. Çünkü görünüşler alanındaki çokluğun asılda birliğini kavrayan derin perspektif kaybolmuştur. Sevgili, yerini cinsel arzu ve iştaha bırakmış; ülkü yerine, kişinin geçici varlık gerçekliğinin çıkarları geçmiştir. Bunlar, çok yakından görülen her günkü görünüşlerdir ve bu alanda ciddî bir ilmi çalışma fazlasıyla doküman bulacak kabiliyettedir. Böylece, hayat sahnesinde, gerçeği bulunmayan değerler tezahürünü istismar kolay olmakta; onun da yerini, açıkgöz ve iki yüzlü taassup belâsı almaktadır. Öbür yandan bütün manevi kökleri inkâr eden ömrü kısa materyalist dünya görüşü ferdi geçiciliğe bağlamakta; toplumdaki derin bağları koparıp toplum yapısını paramparça etmekte, kişileri ve giderek toplumları karanlığa, umutsuzluğa, hiçliğe götürmektedir. Anlamını yitirmiş, boşluğa yuvarlanmış kişilerin de müşahedesi mümkün bir gerçekliktir. Özellikle, iki cihan savaşı ile de yıpranmış yirminci yüzyılın insanlığında fert olarak kendi varlık yapımızı da sarmış olumsuz ve kuvvetli tesirler çevresi meydana gelmiş bulunmaktadır. Bu bakımdan diyebiliriz ki, şiir, mûsikî vs. gibi bütün sanat muhteva ve görünüşlerinin ve ahlaklılığın öz kardeşi dinlilik eğitimi, insanın insan olarak varlığı için kaçınılmaz bir eğitimdir. Kendi derinliklerimizde saklı bu sonsuz sevgi muhtevasını, bu Allah’la yaşam duygusunu, kişisinin bütün varlıklarla alışverişini Allah’la alışveriş olarak değerlendiren bakışını, yaşamamızın anlarında görebilmek, yetişmenin gerekli niteliğini bize verir. Böylece, dinlilikle birlikte diğer manevî fonksiyonların devamlı ve karşılıklı tesirleri, ferdin ruh gelişimi kadar toplumun da kültür varlığı olarak tarihî varlık olarak gelişmesini sağlar.
Şimdi bu yazının çerçevesinde ufak bir çıkışla, din eğitimiyle ilgili ferdin ve toplumun günlük yaşayışından birkaç söz edelim. Kul ile Allah arasında niyaz ve naz olduğu kadar, mâşerî bir davranış olarak da gönüllerdeki neşveyi ve müminler arası bağlılığı kuvvetlendiren, arttıran namazın, hakikatinden uzak, sadece şeklî namaz haline gelişini; toplumdaki birtakım hayatî hamleleri, gelişmeleri baltalayan kemikleşmiş dedikodu kültürünü besleyişini, hatta kişiyi benlik putuna, şirki hafîye bağlayışını zikredelim. Öbür yandan, bütün mükelleflere Tanrı’nın yüklediği bir zekât sorumluluğu karşısında, Müslümanlığı kimseye vermeyenlerin kendi kendilerini aldatışlarını, maddeperestliklerini ve bu mühim dini görev ve sorumluluğun kendi gerçek ve olumlu tesirini toplum yaşayışında gösteremeyişini; bu bakımdan toplumda insanlar arası iktisadi dengenin bulunmayışını zikredelim.
Dinî tesirler dediğimiz, olumlu ve olumsuz diye değerlendirilmesi mümkün çeşitli görünüşleri içinden duyup anlamakla, bugünkü İslam cemaati için özellikle şu hükme varmak da yanlış bir sonuç elde etmek olmayacaktır: Akli dedikodu imanı, kişilerin aşk imanı muhtevasının görünüşler alanına çıkmasını önlemektedir.İrrasyonel dini faaliyetler ve dinlilik tesirleri olarak çeşitli davranışları ve bunlarla sıkıdan sıkıya bağlı olan davranışları, hakikat ruhunu; bu dedikodu dindarlığı kuvvetle engellemektedir. Öyle sanıyorum ki, din eğitiminin başlıca hedefi bu ikiyüzlü, nefsinde iptidai materyalizmi, benlik ve kişisel çıkar putunu saklayan, dünya tutkularına sımsıkı sarılmışken sûreti Hak'tan görünen bu kemikleşmiş kültürü kırmak olmalıdır. Kişileri bir olan asıllarına yöneltecek irrasyonel gerçek hayat muhtevalarının, dinlik, ahlâklılık, güzelliğe meclûbiyet, iç coşkunluğu insanlar arası karşılık beklemeyen yardımlaşma ve merhametin zuhura çıkmasını sağlamak gerekiyor.
Beni Âdem a’zayı yekdigerend:
“Ademoğulları birbirlerinin uzuvlarıdır, birbirlerini bütünler.” gerçekliğini rasyolize etmelidir.
M. Rami AYAS