Gençlik müessesesi ile kimseler doğru bir tutumla ilgilenmiyor. Gençlik tedirginlik içindedir. Yer, ayaklarının altından âdeta kaymıştır. Tutunacak bir şey arıyorlar. Çokluk kötüye kullanılıyorlar. Gerçek fonksiyonları kaybolmuş, bir muhtevadan ibarettir. İnsan, birtakım olaylar karşısında veya kendisine yöneltilen birtakım sorular karşısında bir fırtınanın dinmesini bekleyişle susmanın acısını daha bir içten duyuyor.

Gençlik kendi kendine, insanî muhtevasına ne vakit ve nasıl dönecek? İçtimaî fonksiyonların, müesseselerin mutedil değerlendirilmesine ne zaman ve nasıl yanaşacak? Ya şuursuz, gayesiz bir akış yahut ta siyaset istismarı; ya meselesiz bir gençlik olmak yahut da bütün değerleri bir kör dövüşünün emrine vermek. Neden sevginin yolları kapandı, neden bu menfaat çatışmaları ve tâ derinlerden çatlayan içtimâi yapı? Bu çok karmaşık bir problemdir.

İçimizin sesine kulak vermiyoruz. Hepimizi birleştiren özü görmek istemiyoruz. Yaradılışımızı bir inkâr davranışı ile perdeledik. Her birimiz bir tanrı gibi yalnız kendimiz hâkimi mutlak olmak istercesine birbirimize yan yan bakıyoruz. "Gözünü seveyim”i, "gözün çıksın” şeklinde anlamak, bu vaziyet alışın tabiî sonucu oluyor. Menfaat gruplaşmalarının üzerinde sözü geçen bir müessese yok. Üniversite çevreleriyle ilgili müşâhedeler, haberler dahi, oraların da gerçek havalarını yitirdiğini kendi kendini yitirdiğini gösteriyor. Kriz gittikçe kesifleşiyor. Görünüşleri derinden kavrayan, değerlendiren, kendimize öz hâl çareleri söyleyen; içimizden sarsan ve uyaran hâkimler de çıkmıyor. Toplum içinde peygamberine bir kıyamla tehlikenin önemini belirtip, müesseselerin yeniden canlandırılmasına, özellikle yabanlaştığımız İnsanî muhtevalarımızda uyanmaya çağıracak, hayati bir hamle verecek kimseleri de beklemek hayal gibi gözüküyor. Bir takım sığ ideolojilerin ve dinin dar tefsirleri içinde bunalıyoruz. Sokak politikası ağzını açmış, acımadan, memleketimizin öz evlatlarını yiyor. Ve bütün bunların içinde gençlik vetiresi bu, toplumumuzun geleceği ne olacak?