tir. ve bir Ex -vota [1] ya benziyor.

Abidenin bir yüzünde miğferli zırh giyinmiş, çekiç ve yıldırımla müsallah ve bir buganın (Baal) sırtında bir ilah gösterilmektedir. Refakatlerinde bütün tabileri, bazı ilâhlar ve askeri rical bulunuyor. Altında şu kitabe yazılıdır:

İOVİ OVLCHENO

Dolichenüs ayni zamanda coğrafî bir isimdir. Muhtelif eski müellifler tarafından Dolicha Dolica adı ile anılmıştır.

Dülük Carabulus (Karkamış) 'ten uzak değildir. Antoşya zamanında orada Jüpiter namı altında güneşe ibadet olunurdu. Jüpiter Dolichenüs Dolicheniüs ayininin merkez ve menşeini orada aramak lazımdır.

Antep’in mukadderatı, Suriye’nin şimalinde Kommajen adı verilen erkin bir parçanın tarihsel yürüyüşü ile beraber gitmiştir.

Büyük ansiklopediden:

Kommajen, Suriye’nin eski bir havalisi olup[2]tarihsel hadiselerin keyfine göre sınırları değişmiş ise de genel olarak kendisine şu hudut verilebilir:

Doğuda Fırat akağı, batıda Kilikya (Adana ve havalisi), Kuzeyde Kapadokya (Sivas ve havalisi), güneyde Suriye.

Bu havaliyi anan en eski belgelerden olmak üzere Asurilerin çivi yazılarında burasına “Kommuh”[3]memleketi adı verilmekte; Samsad'ın yanından Torus'un iki mailesine, bütün Fırat havzasına ve Dicle’den Diyarbakır’a kadar uzandığı anlaşılmaktadır. Milattan 1130 tarihinden evvelden ve Tağlat- Pal-Asar zamanından beri buraya Asur kralları hâkim olmakla beraber komşu kabilelerin daima istilâsına uğramakta idi.

Moskhienler burasını Tağlat- Pal- Asar zamanında işgal etmişlerse de bu kral, ellerinden tekrar almıştır. O vakitler burada Shirishi (Şirişi) adında bir şehre tesadüf ediyoruz.

Milattan 879 sene evvel Asur Nazir pal zamanında Komohlar isyan ediyor.

744 tarihinde ise, bu memleketin şefini ikinci Taglat Kılaser'in haraç güzergahları arasında görüyoruz.

708 de Sargun, yeniden isyan eden Komuhları şiddetle cezalandırmaya mecbur oluyor.

Daha sonraları, Kommajen bütün Batı Asya gibi Fara ve Yunan fatihlerinin boyunduruğu altına düştü ve İskender'den sonra Silifkiler (Seleucides) İmparatorluğu'nun satraplıklarından birisi oldu.

Kommajen, aralık bilhassa Suriye Kralı, Dördüncü Antıyoküs Epifan saltanatının son senelerinde, komşularının yaptığı gibi istiklalini kazanmaya çalıştı[3]ve payitahtı olan Samat'ta valiler isyan bayrağını kaldırarak istiklallerini ilân ettiler.

Puhcstein namında bir Alman seyyahının keşfettiği kitabe­ler Kommajen hanedanı saltanatın başlangıcı üzerine yeni bir ışık atmıştır. Mösyö Tehâodore Reinah kitabeler ve güzel yazılar akademisinin 17 ikinci teşrin 1890 toplantısında bu kitabeler hakkında yaptığı tefsirlere göre Kommajen krallarının atası, Ataxerce Menemo'nun güvegisi Baktirili satrap Orant olup hanedanın müessisi ise Latrap Ptolémé'dir. Bu, Milattan 164 sene evvel Silifkililerin boyunduruğunu sarstı ve kendini kral ilân etti. Bu kralın oğlu Sames'in sikkeleri vardır. Sames'in oğlu Birinci Meithridate Calliaicus'dır. Bu kral, sekizinci Antiacus Grypus'ün kızı (Laodice)'i almış ve kendi hanedanını Silifkililerinkine bağlamıştır.

Pont (Trabzon ve havalisi) Kralı Miterdatı yendikten sonra Romalılar küçük Kommajen hükümetinin işlerine efendice karışmakta gecikmediler.

Pompe, buranın krallık tahtını birinci Antiocuse bırakmıştı. Lakin Milattan 17 sene evvel Tiber'in zamanı idaresinde, Üçüncü Antiocus öldüğü vakit Kommajen bir müddet için bir Roma eyaleti haline düştü.

Miladın 38 tarihinde Kommajen Krallığı, Kalikula tarafından dördüncü Antiocus lehine yeniden meydana getirildiği gibi nüfuzu da Kilikya’nın bir parçası ile Likaonya'ya (Karaman ve havalisi) kadar uzandı.

Antiocus, Nero'nun partlara karşı yaptığı savaşta Romalılar için döğüştü ve mükâfat olarak küçük Ermenistan’ı aldı. Madal­yaları üstünde büyük kral unvanını taşırdı.

Vespasyen onu tahtından indirdi ve ölmek üzere Ko­ma'ya gönderdi. Rasin'in Berenis adlı Trajedisindeki şahıs işte budur.

Dördüncü Antıccusün mezarı O. Puschtein tarafından Nemrut Dağı'nda bulundu.

Kommajen kralları bronz para bastılar. Yüz tarafında kralların resmi bulunduğu gibi tersinde de bu paraların teda­vülde bulunduğu şehirlerin isim ve hususi tipleri vardı. [5]

Kommajen, daha doğrusu, kendi merkezi idaresi olan Samsad'ın ulusal alâmeti, akrab idi. [6]

Roma İmparatorluğu'nun sonlarında Kommajen havalisi Cirrhestique ile birleşerek Enphratensis yahut Augustophrestensis adını aldı ve bir proeses tarafından idare olundu. Konstantin Samsad yerine Carabulus'u merkez yaptı.

Bu havali, Miladın 534 üncü senesinde Nuşirevan idaresinde Sasaniler tarafından istila edilmiş ise de Bâliseire [7] tarafından püskürtülmüştür.

Arap istilası, eski Kommajen krallığını andıran son idari izleri altüst etmiştir.,,

Yukarıda büyük ansiklopediden tercüme ettiğimiz parça Antep’in dahi bir tarihidir.

Eski Roma idaresinde Kommajen ayrı ve Cirrhestiquo ayrı bir kıta olarak idare edilirken sonra birleştirilmiştir. Cirhestique kıtası ise:

Hiyeropolis (Carabulus), Belkis [8], Paro (Haleb), Banto (Bab), Zogma (Birecik), Serhas (?), Tabsak (?) şehirlerini havi bulunuyordu.

Tarihsel bir hak aranırsa, Halep ve Bab'ın Suriye’den ayrılması ve Türkiye’ye iltihakı icap eder. Uzun müddet bir arada yaşamış olan bu şehirlerin mukadderatı birlikte yürü­müştür. Kommaje’nin Türk şehirler ile Cirrhestiquin Türk şehirleri birleşmiş bulunmaktı, Halep ve Bab'ın da öyle olması icap etmez mi? Bu iki kıtayı birleştirmede elbette dil, ırk, âdet benzeyiş gibi bir takım sebepler vardır. Halep ve Bab bilahare bu manzumeden ayrılmıştır.

Bugün Halep eşrafından bir çokları Türk olduğu gibi şehrin her tarafında dahi Türk eserleri parlamaktadır.

Kommajen krallarında biz, dört Antiyoküse tesadüf edi­yoruz, İskender'den sonra Suriye'ye, bazı defalar küçük Asya, İran hatta Hindistan'a kadar hakim olan Silifki hanedanında dahi on üç Antıyoküs görüyoruz.

Kommajenlerin Birinci Antiyoküs ile Silifkilerin (Söleucides on üçüncü Antıyoküsü birdir diyenler, var ise de ekseriyet) kani değildir.

Bu Antiyoküslerle bizi bu kadar ilişikli eden şey, yukarılarda yazıldığı gibi Antep’in bir adının dahi Antiochia - ad Torum yani Torum Antakyası olmasıdır.

Silifkiler hanedanının Antıyoküslerinde ki bazı hususi karakterleri göz önüne alır ve en az bir tarih başlangıcını kabule razı olursak Antep’e menfi bir şekilde kat’i bir tarih başlangıcı verebiliriz, ve kat’i olarak diyebiliriz ki: Antep Miladın 73 üncü senesinden daha sonra başlamamıştır.

Şu ifademizi belgelendirmek için biraz izahat verelim:

Asıl Antiyoküs, Makedonyalı Filipin ordu şeflerinden birisidir. İskender öldükten sonra bunun oğlu Seleucus Nicator şarka hâkim olmuş, babasının hatırasına Antakya şehrini tesis yahut (yeniden ihya) ettiği gibi gene babasının adını devam ettirmek için de oğluna Antıyoküs ismini vermiştir.

Silifkiler hanedanının Birinci Antıyoküs, kurtarıcı lakabı ile anılan bu kral olup bu da babasının gidişine uyarak kendi ismini ve dedesinin ismini daha ziyade yaymak istemiş, Antakya isimli bir takım şehirler yapmış, bazı şehirleri inkişafa getirip adını değiştirerek Antakya koymuştur, Menderes Antakyası, Karaman Antakyası ve emsali bir takım şehirler hep böyledir.

Birinci Antiyoküs, Milattan evvel 260 tarihinde ölmüştür, ifrat derecedeki şu hali bir de Epigan lakabını taşıyan Dördüncü Antiyoküs'te görüyoruz. Bu, bir çok maceralar görmüş geçirmiş, birçok galibiyetler ve mağlubiyetlere uğramış bir kraldır. Depdebe ve ihtişamı çok sever, nam-ü şanını yaymaktan çok hoşlanırdı. Antakya ismiyle tesis ettiği, yahut sadece kendi is­mini koyduğu bir çok şehirler vardır:

Fırat Antakyası ,Sarom Antakyası (Adana), Taris Antakyası (Tarsus) gibi...

Kilikya ve bir çok kıtalarda kendi lakabı ile anılan Epifanya isimli bir çok şehirler mevcuttur.

Bu kral da Milattan evvel 164 tarihinde ölmüştür.

Pompe’nin Silifkilerin Azıyatüs lakabını taşıyan son kralını, yani On Üçüncü Antiyoküs'ü kovup hakim olduğu yerleri bir Romalı eyaleti haline koyduğu zamanı dahi Milattan altmış üç sene evveline tesadüf eder.

Kommajen'in dört küçük Antiyoküs kralında şehirler tesis etmek, umranla uğraşmak şimesi görülemiyor. Bunlar daima tarihsel bir med ve cezir içinde yaşamışlar... İlerlemişler, gerilemişler mütemadi isyanlarla, her taraftan gelen tecavüzlere karşı koymakla uğraşmışlardır.

Miladın 73'üncü senesi ise, Kommajen krallarının hükümetine nihayet vermiş oluyor.

Yukarıdaki yazılara ufak bir şey ilave etmiş olmak üzere çok güzide ilmi bir heyet tarafından neşredilmiş olan Nuvo Larus illüs tre'den ufak bir tercüme yapıyorum:

"Antiache (Antakya): Suriye kralı Seleucus Nicator ve sülalesinin prensleri tarafından Kommajen, Marjıyan, Mezopotamya, Kilikya ve sairede tesis ettikleri yahut tekrar yaptıkları muhtelif şehirlerin ismi."

Ayni eserden tercüme ediyorum:

"Ayıntab (Latince Antiochia ad Tourum) Asya Türkiyesi'nin bir şehri ve bir kazanın merkezi olup Halep’ten 100 ki­lometre mesafededir. Kazanın nüfusu 43150, merkezinki 2700 (1) dir. Çok defa yer sarsıntılarla harap olmuştur. Orta çağ­da Edes, (Urfa) prensliğinin büyük beyliklerinden birisi idi. 1400'de Timurlenk tarafından zapt edildi. On altıncı asırda Türklerin idaresine geçti."

Şimdi neticenin kendiliğinden meydana çıktığına kaniim, İskender ve Kayser de kendi adını şehirlere vermiş, bütün fatihler dahi ekseriyet itibari ile az çok bunu yapmışlar. Fakat Silifkilerin Birinci ve Dördüncü Antıyoküs'lerinin bu bapta gösteri hırs, tarihin çok az kaydettiği hadiselerdendir. Bunların şu tabiat ve mizaçlarına bakılırsa, Antep’in Birinci yahut Dördüncü Antıyoküs zamanında “Torum Antakya’sı adını aldığına akıl, tereddütsüz, hüküm ediyor.

Şu kuvvetli ihtimale nazaran Antep’in bu adı taşıdığı, Milattan bir kaç asır evvele kadar uzanıyor. Yukarıda dediği­miz gibi Kommajen krallarının son Antıyoküs'unu Antep'in bu adına başlangıç tutarsak bu adın, bundan 1852 seneden beri başladığıma itiraz kabul etmeyecek derecede hüküm edebiliriz. Bu havaliye sonradan gelen Romalılar, Parslar, Bizanslar, Araplar, Türkler; Silifkilerin hatırı için Antep’e tabii “Torum Antakyası" adını veremezlerdi. Bilakis bu ad devam edememiş, değişmiş şimdiki şeklini almıştır. Nasıl ki pek çok coğrafik isimler dahi bu gidişi takip etmişlerdir.

Şu kadar ki yukarıda bahsi geçen “Antep taşları, geçmişe doğru bizi bu yüğrüm (merhale) de bırakmıyor. Birisi üstünde Hitit yazısını taşıyan bu taşlar, Antep’in daha eski devirlerde varlığını kabule bizi icbar ediyor.

Antep ve havalisi ve civarındaki yerler eski çağ ulusla­rının birbirleriyle çarpışmalarına sahne olmuş, muhtelif milletle­rin idaresinde yaşamış, Turanî olarak doğduğu gibi daima da Türk yaşamıştır.

Eski Mısırlılar Suriye’ye muhtelif akınlar yaptıkları gibi ta buralara kadar da ilerlemişlerdir.

Hititler ise çok eski zamandan beri Küçük Asya’nın sahipleri olmuşlar, Antep ve mülhakatı olan yerlerde kuvvetli merkezler kurmuşlardır. Hitit devletinin müessisi olan Plabernas'ın halefleri Hattuşil ve Birinci Murşil'dir. Birinci Murşil Halep ve Bab'ı Kable'l-milâd (1760— 1840) 'da zapt etmiştir. Etilerin en meşhur kralı Subbililuma Şam'a ve Mısır'a kadar ilerlemiş, oğullarım Halep ve Antep mülhakatından Karkamış'a yerleştir­miştir. (Kable'l-milâd 1390). Meuvatalla, Kadeş'te İkinci Ramzes ile harp etmiş; askerin yağmaya koyulması üzerine kazandığı zafer neticesiz kalmıştır.

Üçüncü Hatuşil Milattan 1270 sene evvel Mısırlılarla teda­füî ve tecavüzî bir muahede yapmıştır. Bu muahedenin bir su­reti hiyeroglif yazı ile (Tep)'de ve bir sureti de Boğazköy’de bulunmuştur.

Kable'l-milâd 1255 de, Salmanasar zamanında Hititlerle Asuriler savaşmıştır. Asurilerin tazyiki devam ediyordu. Hititler Asurilerle Güldenlerin çarpışmasını fırsat bilerek Kable'l-milâd 1230'da Karkamış'a tekrar hakim oldular.

Antep ve havalisindeki eski tarihsel maceralardan bahs­ederken Hititlere ait dikkate değer iki noktayı kısaca arz etmek isterim:

Hititler yahut Etiler, krallarına Kaan diyorlardı. Şu bir tek kelime, sinesinde büyük bir hakikat taşıyor ki o da Türk hükümdarlarının Han unvanını kendilerinden evvel atalarının taşımış olmasıdır.

“Eti” ile "Ata" kelimesi de bir hakikat ışığı saçıyor. Etiler hükümeti haddi zatında Atalar hükümeti olsa gerektir.

Ecdat ibadeti ve pederi şahı aile göz önüne alınırsa, bunu bil tereddüt kabul etmek icap eder.

Yukarıda Mısırlılar ile Hititler arasında tedafüi ve tecavüzî bir muahede yapıldığı yazılmıştı. Burada çok mühim bir hususiyet vardır. Eti Kralı'nın imzası yanında Kraliçe Budahiand'ın imzasının bulunmasıdır.

Türklerin, ta ileriden beri kadınlara ne kadar yüksek bir mevki verdikleri uzun asırların yadigarı şu tarihsel vesika ile de sabit olmaktadır.

Antep mülhakatından Karamışın mevkii uzun müddet tayin edilememişti. 1874 tarihinde Skene ve Hendarson namında iki İngiliz arayıcısı tarafından mevkii, bugünkü Carabulus ([9]) nahiye merkezi olarak tespit edilmiştir.

Burası, askeri ve ticari bir yer olduğu gibi, aynı zamanda, mukaddes bir şehir idi. Cezaya mahkum olanlar buraya sığındıkları vakit beşeri adaletin pençesinden kurtulurlardı.

Bu şehir, milattan 16 asır evvel Mısır Firavunu Üçüncü Tutmes tarafından zikredilmiştir.

Umumi harpten evvel, İngilizler tarafından ve harp esnasında Almanlar tarafından burada uzun uzadıya araştırmalar yapılmış ise de bunların neticeleri hakkında bir yazı elimize geçmemiştir. Hititler yazısının bir gün nihayet keşfi, buralara büyük hakikat ışıkları saçacaktır.

Burası, Asur Kralı Sargun tarafından Kable'l-milâd 717 tarihinde zabıt ve tahkim edilmiş idi. Kable'lmilâd 608' de Firavun Nécho tarafından işgal edilmiş ise de bundan dört sene sonra Babil hükümdarı Nabüchodanasar tarafından istirdat olunmuş ve bu suretle Hitit İmparatorluğu'nun son izleri de kaybolmuştur.

Esbak Gaziantep Sıhhat müdürü Doktor Hamdi Kasım'ın el yazısı bir defterde Kable'l-milâd 805 tarihinde dahi Dülük şehrinin Asuriler nüfuzu altına düştüğü yazılmaktadır.

Yukarıdan beri yazdıklarımız, Mısır, Asur, Güldenîler İranîler, Selosidler tarihlerinde gördüğümüz , ansiklopedilerden çıkardığımız , Maraş ve Urfa tarihlerinden öğrendiğimiz, Asım Aksoy ile Hikmet Turhan’ın risalelerinden aldığımız parçalardır. Hamdi Kasım mehaz gösteremediğinden bunu kendinin mesuliyeti altında kaydettik.

Kable'lmilâd 331 senesinde Daran'ın İsus'ta İskender’e mağlup olması ve İskender’in genç yaşında ölüp gitmesi üzerine fethettiği yerler generalleri arasında taksim olunmuş, bu havali ile beraber geniş bir ülke Selosit sülalesinin eline düşmüştü. Yalnız Suriye’yi sekiz satraplığa ayırmışlar (bu sekiz satraplıktan birisine de Antiyokya ad Torum ismi verilmişti ki Antep idi.) ([10])

Antıyoküslerin Antep’in eski ismini değiştirip Antiyokya ad Torum koyduklarını izah ve ispata çalışmış idik.

Antep, Kable'l-milâd Üçüncü Asırda Kommajen ile beraber (Selosidlerin) idaresine geçmiş. Kable'lmilâd 64 senesinde Romalı­lar bu hanedana nihayet vermekle Kommajen bazen müstakil, bazen de Romalıların nüfuz ve müdahalesi altında miladın 73 se­nesine kadar bu suretle yaşamış ondan sonra da tamamıyla Roma idaresine girmiştir. Partların fasılasız devam edan taciz­lerinden Suriye yorgun düşmüş, Selosidler sahneden çekilmek­le beraber Roma idaresi teessüs etmemiş bulunduğu sırada Ermeni Kralı Tığran "Krallar kralı" unvanı ile Suriye’yi kolayca zapt etmiş ise de Kommajen de mukavemet görmüş, Dülük mühim harplere sahne olmuştur.

Roma Generali Lüküllüs (Lucullus), Tıgrada taarruz etmişr Fırati geçmiş, Ermenistan’ı defalarca istilâ eylemiş, hâzinesini zapt etmiş, ganimeti askeri arasında insaf ve muadeletle taksim etmiştir. Şu galibiyetleri çekemeyenler bulunduğundan 68 tarihin­de Lüküllüs Rornaya çağırılmış, Pompe zaten başarılmış bir işi bitirmek şerefini kazanmıştır. Bu havaliden kiraz ağacını ilk defa Rornaya götüren Lüküllüs olmuştur.

Bundan sonra bu havalide bir sükûn devresi başlıyor. Vespasien devrinden (Milad 79) Septim Sever devrine (Milat 211) kadar ticaret inkişaf ediyor, sanat ilerliyor, refah artıyor. Konstantin 329 da İstanbullu tesis ediyor. Bu havali Şarki Roma imparatorluğu hududu dahiline giriyor.

Partlar harabesi üstünde ikinci bir Fars İmparatorluğu’nun bu havalide teessüsü yeni karışıklıkları mucip olmuştur.

Nuşirevan, Şarkî Romalılarla Nizip’te harp ederek galip gelmiş; bu havali gene bir çok harabelere uğramıştı. (Milat 591} da Bizanslılar Acemleri püskürtmüşler, Antep, Nizip ve Antakya’yı istirdat etmişlerdir,

604 milat yılında İranlılar Bizanslılara tekrar harp ilân etmiş. Urfa, Nizip, Antep ve Antakya’ya kadar ilerlemişler ve sonuncu şehri yağma etmişlerdir.

610 da imparator Fokasın zumlundan bizar olan Bizanslılar ayaklanmış ve Herakliyosu Şarkî Roma tahtına getirtmiş­ti. Acemler 613 te Suriye’yi, 614 te Filistin, 619 da Mısın zapt etmiş Kudüs’ten hakiki Haçı götürmüş, İstanbullun karşısına di­kilmişler idi. Bir taraftan da Türklerin bir kolu olan Avarlar ilerle yordu.

Bunlara aciz içinde seyirci kalan Heraklıyos, Papa Sergius'un telkinde harekete geçti.

Milat yılı 625'de Avarlarla sulh yaparak onları durdurdu. 622'de Acemlerle savaşa girişti. Bu tarihte 626'sına kadar zaferden zafere koştu. Acemleri 623'te Kapadokya’da, 624'te Ermenistan’da yendi.

627'de Hüsrev Pervaz'ı (Chosrös) bir de Ninava'da vurdu. Antep ve havalisi, tekmil Suriye tekrar Bizanslıların eline düşmüştü.

Tarihsel mukadderatın bu muhariplerden her ikisini de vuracak bir kuvvet hazırladığından hiç haberleri yoktu.

Çölün ateşli sinesinden boralar gibi bir ordu koptu. Farslar kendi nöbetlerini beklerken bir lâhzada Suriye hudutlarını şimale doğru geçti.

Herakliyos'un bu kadar didinip çarpışması, bu havaliyi Parsların elinden kurtarıp Araplara teslim etmek için olmuştur. (Milat yılı 638). Bütün bunların arkasında dünyanın daha bü­yük daha asil bir kuvvetti, kendi rolünü yapmak için bekliyordu.

Antep harp olmaksızın işgal edilmiş, cizye ve haraçtan muaf tutulmuş, arazi dahi ahaliye terk edilmiştir. Antep etrafındaki bostanlar arz-ı mirî olmayıp “Yafta yeri’’ naile maruf arazi hariciyeden olması dahi bu tarihsel hakikatin fiili bir şahididir.

Antepliler o zaman hangi din ve hangi ulusa mensup idi ? . .

Bunu kat’i bir cümle ile cevaplandırmak güçtür.

Bura halkı Rum olamazdı.

Hazreti Ömer gibi bir harika deha ve zeka Bizanslıları, Bizanslıların havalarını tarassuda memur edemezdi. Onların ilk fırsatta, kendi din ve Irklarına mensup bir orduya daha zi­yade hizmet edeceklerini elbette takdir ederlerdi.

Yahudi olamazdı.

Hayber ve Beni Kureyze evladına İslâm hududunun selameti emniyet edilemezdi. Bunların çevirdikleri entrikalar unu tutacak kadar uzak değildi,

Arap da olamazdı.

Çünkü Araplık bu havaliye daha ordu şeklinde geliyordu.

Acem hiç olamazdı.

Çünkü Arap istilasının daha arifesinde, Herakliyos bunları bu havaliden tamam ile silip süpürmüştür.

Ermeniler dahi mevzuu bahis olamaz.

Lüküllüs ve Pompe Ermenileri payitahtlarına kadar kovmuş ve buralarda hiç bir izlerini bırakmamış idi.

O zamanki Antep ahalisi, şimdikilerin ataları idi, der isek hiçte hesapsız bir söz söylemiş olmayız.

Antep, hicretin 16'ncı (milat 638) senesinde işgal edilmiş idi. Bir sene sonra Hazreti Ömer bu havaliye gelmişlerdir.

“Hicretin 17'inci senesinde Hazreti Ömer Suriye’ye seyahat ederek .Bizans devleti ile İslâm devletinin hududu müşterekesi üzerinde bütün mevkii ezcümle Antakya Tizin, Kurs, Rayan, Munbuç ve Dülüğü teftiş etmiş ve tevziatı askeriyede bulunmuştu.[11]

Halep’te büyük halifeler zamanında Halid bini Velid ve Ebu Ubeyde Hicrî (16 M.638) valilik etmişlerdir. Ayyaş bin Ganem bundan sonra üç sene kalmış, bilahare halifeliği hile istimal ile gasp eden Muaviye hicretin 26 senesine (M. 648) kadar altı sene valilik etmişlerdir. Antep ve havalisinin dahi bunlar tarafından idare edilmesi icap eder.

Emevilerin listesinde hiçbir Türk ismine tesadüf edilemiyor. Emevilerin devri, çok koyu bir Araplık devridir. Onların şuurlu bir Araplaştırmak siyaseti yoktu. Fakat çok fazla gurur­ları vardı.

İngilizler, insanların diğer kısmına nasıl bakarlarsa, Araplar da aynı gözle görürlerdi. Onların nazarında beşeriyet ikiye ayrılmıştı: Araplar, Ucmeler yani Arap olmayanlar.

Emeviler zamanında bu havalide valilik edenler içinde, Muaviye’nin oğlu Yezit, Velid ibni Abdülmelik, Mervanilhimar gibi bilahare halifelik makamına geçenler dahi vardı.

Doktor Hamdi Kasım'a nazaran Mervanilhimar Maraş’a giderek orasını tamir ettirmiş ve Velid ibni Abdülmelik Antep’i Halep’e bağlamıştır.

Bu rivayet sahih ise, Arap istilasından Velid zamanına kadar Antep’in ayrıca idarî bir cüz'ütam şeklinde yaşaması lazım gelir.

Emevilerin idaresi Milâdın 661'inden 750'sine kadar 89 sene devam ettikten sonra bunlar sahneden çekilmiş, yerlerini Abbasîlere bırakmışlardır.

Emeviler zamanında, mevzumuzu ilişkilendirecek belli başlı bir vaka kaydına tesadüf edilememiştir.

Tarihin büyük şahsiyetlerinden biri olan genç Türk inkılâpçısı Horasanlı Ebu Müslüm, başına topladığı Türkler ve buna inzimam eden diğer elemanlarla beraber Emevilerin karşısına çıktıktan, bunların; zulüm, tahakküm ve tazzumuna nihayet verdikten sonra bu havali (Antep, Adana, Halep) Abbasoğulları­nın idaresine geçmiştir.

Abbasoğullarının bu havaliye gönderdikleri valiler, da­ha doğrusu o zamanın teşkilat dilince âmiller arasında mühim şahsiyetlere ve hemen en ön safta Türklere tesadüf olunur.

Musa bini Süleymanilhorasanî (H. 153, M. 770) 'te ilk Türk âmil olarak görülmektedir. Demek ki Abbasoğulları iş başına geçtikten sonra buralarda ilk Türk valiler görülmeye başlamıştır. Bunun sebebi, Emevilerin devrilmesinde serdarlar ile beraber Türklerinde büyük rollar oynamasıdır.

Bundan sonra, Harun Reşit zamanında Halid'in oğlu Yahaya'nın oğlu Musa’yı görüyoruz. (H. 176 M. 792)

Bu zatın dedesi olan Halid, ta ilk halife olan Seffah ve sonra İkinci Halife Mansur tarafından iş başına getirilmiş; Abbasoğulları hükümetinin tanzim ve tensikınde, umur-u maliye­nin düzeltilmesinde mühim hizmetler görmüş; aynı zamanda Harun Reşid'e, prensliği zamanında muallimlik ve mürebbilik etmiş; halifeliği zamanında en kudretli bir vezir olmuş, yük­sek bir şahsiyettir. Gene bunun torunu meşhur Cafer; Bermek'te, Şam’da dahil olarak bu havaliye âmil olmuştur. (H. 178, M.794),

Türklerden Eşnas adında bir zat dahi Me'mun zamanında Mısır, Şam ve Elcezir'e dahil olmak üzere buraları idare

etmiştir. Bu artık âmillik değil, bir hükümdarlık idi.(H.222 M. 837).

Bundan 28 sene sonra da, Al Mutazz zamanında, âmil olarak Boğa oğlu Musa geliyor.

(H. 254, M 868) tarihinde Thulun oğlu Ahmet, Mısır'a ve bu havaliye hakim olmuştur.

Thulun oğlu (H. 220, M. 835) 'te Bağdat'ta doğmuş, eyi terbiye görmüş, bir çok meziyetlere sahip bir Türk genci idi. Mutazz Halife, onu Mısır'a tayin etti. Sonra Fırat nehrine kadar bütün Suriye’yi de onun idaresine verdi. Ahmet Antakya’yı da elde etti ve hududunu Bizanslara kadar götürdü. Kumandan Simal'ı akınlar yapmak üzere Tarsus’a gönderdi. Başka bir kumandanı, Ferganalı Halaf (Khalaf) [12]ile gene Bizans arazisine akınlar yaptırdı. Ahmet ve oğlu Hamaroya tam bir hükümdar olarak yaşadı ve Ahmet bu havaliye yedi âmil gönderdi:

Loulu, Fetih oğlu Abdullah, Abbas oğlu Eba Musa Muhammed, Zoğbaş oğlu Ahmet, Divitdar oğlu Efşin Muhammed, Ebissac oğlu Toguc.

Harun Reşit zamanında Bizanslılarla harp olmuş, Mezopotamya dört idari bölüme ayrılmıştı: Musul, Diyarbakır, Rakka, Nizip.

Antep o sırada Halep’ten alınarak Nizip’e bağlanmıştır.

Bizanslılarla tekrar harp edilmiş, Bizans orduları Fırat sahillerine kadar inmiş Antep ve Nizip Bizanslılar elinde kalmıştı.

Halife Mutasım, içinde Türkler de bulunan bir ordu top­ladı; Bizanslıları mağlup etti, en mühim şehirlerini yaktı, yıktı; Maraş, Antep Nizip, Halep Rakka tarik ile Bağdat'a döndü.

Abbasilerde inhitat devri başlamış, yıkılması mukadder her hükümeti içten içe yiyen sebepler uzun müddet devam etmiş, nihayet son sebep olarak Hulağu'nun bir darbesi ile yıkılmış, yerini, hayatiyet kabiliyeti daha fazla olan milletlere bırakmıştır. (H.656, M. 1258).

Bu hadiseden bir kaç sene sonra, Sultan Bibars bu sülaleyi tekrar diriltmek istedi. Fakat bundan sonra halife unva­nını alanların, bu unvandan başka hiçbir varlığı görülememiştir. Bu çeşit halifelerin on dördüncü ve sonuncusu ise bu lâfz-ı Murad hilafeti kuvvetli ve kudretli bir ele Osmanoğullarından Yavuz Selim'e bıraktı. (923, M. 1317)

Abbasoğulları'nın cesim imparatorluğunda merkez daha zayıf olmak üzere bir nevi derebeylik vardı. Hüeyka Türklerinden itibaren şarktan garbe daimi bir akış olmuş, sonraları daha ziyade artmıştır.

(H. 432, M. 1040) tarihinde Selçuk hükümdarları namına hutbe okunmaya başladığı andan itibaren, Bağdat'taki Abbasoğulları Mısır'daki mabetlerinden çok farklı olamamışlardır.

Memleketin hakiki sahipleri Tükler olmuştur. Fakat bu cesim imparatorlukta valiler ve âmillerden ziyade küçücük hükümdarlar vardı. Bunlar Türk sultanları namına icrayı hükümet ederler. İcabında isyan ve mukavemet gösterirlerdi.

Çok kere de sultanların kumandanları bu küçücük hükümdarları kaydırıp yerlerini almak için harp ederlerdi.

Bu havaliye (H. 333, M. 944' ten (H. 404 M. 1013) tarihine kadar Hamdanoğulları hakim olmuşlardır. Bunlar El Cezire halkından ve Benî Rabia kabilesinden idiler.

Bunlar, Seyfiddevle, Sadiddevle, Ebülfazail adında üç vasaldan ibaret olup içlerinden en mühim sima Seyfiddevledir. Kardeşi Nasırılddevle Musul'a, kendisi Halep’e vali olarak müstakillen icrayı hükümete başlamıştır. Adana ve Anadolu taraflarında Bizanslılarla galibiyetle neticelenen harbe tutuştuğu vakit, tabii Antep'te buna iştirak etmiştir.

Şam valisi Ferganalı Tuncun oğlu İkhşit ile harp etmiş, bu taraflara doğru gelerek Munbuç'ta köprüyü yıkmış, El Cezire’ye girmişti. İkhşit ile bir anlaşma yolu bularak harbe nihayet verdiler. Halep ve havalisi, Homus, Mezopotamya Seyfilddevle'ye, Homus'tan itibaren Arabistan hududuna kadar olan yerler, Ikhsite ait olacaktı.

İki hükümdar yerlerine döndükten sonra Hamdanoğul­ları sulhu bozdu. Bunun üzerine İkhşit tekrar geldi ve Halep'i zapt etti.

(H. 354, M. 965)'de Nısfor Bizans ordusunun başında olarak El Cezire'ye girdi, Halep'i, zapt ve Seyfiddevle'yi mağlup eyledi.

İkhşid'in Şam valisi, almış olduğu emir üzerine imdada koşmakla Nısfor çekildi gitti. Bu harplerden en çok mütees­sir olan yer, tabii Antep ve havalisi olmuştur.

Bunlardan sonra bu havali, (H. 413 M. 1022) tarihine kadar Fatmaoğulları elinde bulundu.

Bundan sonra Halept'e Mirdasoğullarını görüyoruz. Mridas oğlu Salih, El Cezire'de büyük bir aşiret olan Beni Kelib aşiretinin reisi idi. Bunların idare alanı Antep’e kadar yetişememiştir. Ellerindeki yer İskenderun, Baalbek, Âne arasındaki kıtadan ibaret idi. Bunlarınki yukarıda izah edildiği gibi hakiki bir hükümet olmayıp vasallıktan ibaret idi.

Melikşah’ın Musul hâkimi olan Şerefiddevle bunların yarı müstakil hükümetine nihayet vermiştir.

Melikşah, yeğeni Kutulmuş oğlu Süleyman’ı Rumları tard etmek üzere, Suriye’ye gönderiyor. Süleyman Antakya ve ha­valisini ele geçiriyor, Anadolu’ya doğru ilerliyor. (H. 474,M 108İ)

Melikşah, kumandanlarından Obuk oğlu Atsız Havarzem'i dahi Fatmaoğullarına karşı gönderiyor, Atsız Şam’ı zapt ediyor, Mısır'a giriyor. Fakat Mısır'da mağlup olmakla dönüyor. Kudüs’ü zapt ediyor. Melikşah, Atsız'ın Mısır harbinde öldüğüne zahip olarak kardeşi Taciddevle Töküş'e Suriye fütuhatının ikmalini emrediyor. (H. 470, M. 1077)

Atsız, bu havalide tek başına bakim olmak ve fütuhatın şerefini muhafaza etmek istediğinden külliyetli miktarda para vererek şehzadeyi ikna ile uzaklaştırıyor.

Bunun üzerine Töküş, Antep mülhakatından Carabulus’a geldi, Halep’e geçti, oradan Diyarbakır'a döndü.

Obuk oğlu Atsız, bir müddet Şam, Halep ve havalisine hakim olmuştu.

"Havali" tabiri ile Antep yahut civarını kastediyorum. Antep öyle bir yerdir ki burada, birbirini kovalayan hadisat göz önüne getirilirse, büyük küçük tarihsel dalgalarla daima çırpman, sükun zamanlarında bile hafif sarsıntılardan azâde olmayan bir deniz sathını hatırlamamak mümkün değildir.

Antep bazen Rumların, bazen Türklerin, bazen Acemlerin, Güldenlerin, Asurilerin, Hititlerin ve saire eline düşüyor. Bunları kat’î tarihlerle ayırt etmek belki mümkün olur. Fakat çok çalışmak lâzım.

Antep, bazı Antakya ile bazı Urfa ile, Halep ile, Maraş ile, Nizip ile bir manzume teşkil ediyor, bunlar kısa zamanlarda değişerek yenileri teşekkül ediyor ? ... Bunlar da ne zaman oluyor? İşte bu da mühim bir mesele.

Antep’in zaman ve mekan itibariyle çok vakit etrafında dolaşıyor, bazen da içine giriyoruz. Uzaktan yakından görebil­diklerimizi tespitle çalışıyoruz. Bazı tabirlerdeki ibhamdan dolayı mazur görüleceğimizi ümit ederim. Gelelim mevzuumuza:

Melikşah Horasan'ı geçip kardeşini mağlup ettikten sonra Suriye’ye dönmüştü.

Atmirinnebir adında bir nabekârın 20 bin altın sikkeye Rumlara satmış olduğu Edes'i de zabtediyer, Bozan [13] namında birisine veriyor. Tutuş'un muhasarasında olan Halep’ten sefirler geliyor, teslim teklifinde bulunuyor.

Melikşah derhal Halep’e gitmiş, Totuş dahi Şam'a çekilmişti.

Halep ve havalisine Kasimiddevle Aksunkuru vali nasip eyledi. Bu zat, eyi yetişmiş; bir çok harplerde bulunmuş, harp bilgisine ziyadesiyle vakıf bir kumandandı.

Melikşah döndükten sonra, Atsız'ın kardeşi Totuş Halep’e geldi ve Aksunkur'un ittifakını kazanarak Halep tahtına geçti ve namına hutbe okuttu. Halep ve havalisini idaresine aldı.

(H. 488, M. 1075).

Totuş Isfahan'a döndü ve orada kaldı. Bu yolculuğunun Antep tarik ile olması icap eder. Hicaz'a gitmek isteyen Farslar, bundan 30—40 sene evvel buraya gelerek Suriye'ye geçerlerdi. Bunlar, hem ziyaret hem ticaret maksadıyla kara yolunu tercih ederlerdi. Bu kara yolu geçmiş zamanların eski bir hatırası idi. Coğrafik vaziyette bunda şüphe bırakmıyor.

Totuş'un oğlu Rıdvan (H. 488. M. 1075) senesi sonlarında babasının yerine geçti. Bu zatın tarihsel simasını bize pek hoş göstermiyorlar. Çok hasis imiş. Pek çok zulümkârlıkta bulunmuş, âlem ondan nefret etmiş. Babasının yerine geçtiği vakit, kardeşleri Ebu Talip ile Behram'ı öldürtmüş. İnsaniyetin yüz karası ve suikastçılığın en kuvvetli teşekkülü olan Bâtıniler tarafını iltizam etmiş. Haçlılar Halep surları dibine geldiği halde müstahkem bir yerde varlık eseri gösterememiş.

Bunlara karşı bildiğimiz eyi bir şey varsa, Homus'ta babası tarafından hapsedilen Karabuğday'ı tahliye etmesidir. Karabuğday çok kudretli bir Türk kahramanıdır. İki kardeşini bilâfütur öldüren bir adam, Karabuğday'a niçin bu alâkayı gösterdi? Kim bilir?

Rıdvan zamanında, Haçlılar bu havaliye ayak basmış, Antakya’yı uzun müddet muhasaradan (9 ay) sonra zat etmişlerdi. (H. 471, M. 1098)

Rıdvan, her sene 32 bin altın sikke vermek şartla Haçlılarla sulh yaptı.

Rıdvan’dan sonra Totuşlardan bu havaliye Ahras Alparslan ile Sultanşah hakim olmuştur.

Rıdvan zamanında Antep’in, Franklar tarafından işgal edilmiş olduğuna kaniyim.

Ahras Alparslan zamanında bu havalideki Batnîlerin kökü kesilmiştir.

Sultanşah, Haçlılar hücumunun definde aciz gösterdiğinden dolayı, ahali Diyarbakır hakimi bulunan Ortuk oğlu İlgazi'ye dönmüş ve onu hükümdar tanımışlardır.

O sıralarda, buraların daimi bir kargaşalık içinde bulunduğunu söylemeye hacet yoktur.

Hırıstıyanlar, hiç şüphesizdir ki, Suriye’de, Müslüman hükümdarlar arasındaki geçimsizlikten ötürü bu havalide tutuna biliyorlardı.

Sultan Muhammed'in Mevdud [14] kumandasındaki ordusu, Tılbaşar'da bu sebepten dolayı, Kont Jüslene mağlup olmuştur. Fakat ertesi sene Franklardan intikamını aldı.

Sultan Muhammed'in oğlu Mahmut ve Mesut arasındaki ihtilaftan bilistifade şimalden Gürcü, Hazar ve Kapçaklardan mürekkep bir ordu, Gürcistan tariki ile Müslüman arazisine gir­miş, Elcezire'den geçerek Tılbaşar'a kadar ilerlemişlerdi. Burasını bir ay muhasaradan sonra Halep’e doğru yürüdü. (H. 515, M. 1121).

Ilgazi ve beraberindeki hükümdarlar bu seli güç bela çevirmişlerdir. Bu hücum ve ricattan en çok müteessir olan tabi Antep ve havalisi idi.

Haçlılar, birinci seferde bin mihnet ile Anadolu’yu geçtikten sonra Godfrua dö Buviyyon, Rober Kont dö Flander, Boemont Maraş (Meraxie) önüne gelmişlerdi. Türkler burasını tahliye ettiler. O zaman Maraş Antakya’ya tabi idi. Samsad'dan dahi Balduk kumandasında Antakya’ya yardım vakti olduğundan Antakya’ya daha yakın ve tam yol uğrağı olan bir yerin yani Antep’in dahi Antakya’ya tabi olması lazım gelir. Antakya ve Antep halkının Türk olması da bunu teyit ediyor.

Halep ve havalisine (M. 1122, H. 413) tarihine kadar Fatmaoğulları hakim olduğu gibi ondan sonra Merdasoğulları (M. 1079. H 472) tarihine kadar devam etmiş, bunları Selçuklar, Ortukoğulları, Bersaklılar takip etmiştir. Ortukoğulları daha ziyade Suriye’nin şimal kısmında ve Ermenilere mücavir olan yerlerde hâkim idi. Bunların Antep’e de hakim olması icap eder.

Bundan sonra Haçlılar seferinde çok büyük roller oyna­yan Atabaylar geliyor.

Yukarıda dahi söylediğimiz gibi bunlar müstakil bir sü­lale olmayıp Selçuk sultanları yahut onun memurları namına hareket ederlerdi.

Halep’te bulunan Katlağ isyan emareleri göstermekle Musul hâkimi imadettini Zengî, Karakuş kumandasında bir ordu göndererek Halep’i alıyor, bir müddet sonra da kendisi geliyor. (H. 523, M. 1129).

İmadettini Zengi büyük bir Türk kahramanı olan Karabuğa'nın terbiyesinde yetişen, Haçlılar seferinde Frenklere mühim darbalar vuran ve gözlerini yıldıran bir Türk kahramanıdır. Frenkler kendisine (Kan dökücü) lakabını vermişlerdir.

Selçuk oğlu Sultan Mahmut, kumandanlarından Toğtekin İlgazi'nin Frenklerle sulha yanaşması üzerine Bersakı ile meşhur Zengi İmadettini Reha'ya gönderdi. Burasını muhasara ve zapt eyledi. Franklardan ziyade Türk düşmanı kesilen bir çok Ermeni ve Frenk öldürüldü (H. 509, M. 1115).

Samsat ve Suruç şehirlerinin tekmil civarını tahrip ey­ledi. Antep’in bu ara Türkler elinde olduğu anlaşılıyor.

İstanbul imparatoru, Antakya prensi ile sulh akdettikten sonra kışı geçirmek üzere Tarsus’a gidiyor, ilkbaharda Munbuç üzerinden gelerek Kuveyt ordu kuruyor (H. 532, M. 1138). Bu kadar yaklaştıktan sonra Antep’e uğramaması Antep’in o zaman Bizanslılar elinde olduğuna delâlet ediyor.

Edes, Frakların en müstahkem kalelerinden birisi olmuştu. Oradan her tarafa yayılıyor, her tarafa akın yapıyorlardı. Jüslen payitahtında oturmaktan vazgeçerek Tel-Başer şehrini tercih ediyordu.

Zengî (H. 539, M. 1144) tarihinde Edes'i zapt etti. Suruç’u aldı, Birecik'i muhasara eyledi.

Musul’da, Selçuk oğullarından Alparslan namında bir şehzade bulunuyordu. Zengî, bütün memaliki bunun namına zapt ediyordu. Kendisi bu şehzadeye karşı Atabay unvanını almakla iktifa ediyordu. Alparslan, çok liyakatli olan vezirini katlettirmiş ve halkın hiddetini celp etmiş idi. Bir isyan ihtimali ile Birecik muhasarasını ref edip Musul’a doğru hareket etmeye mecbur oldu.

(H. 541, M. 1146) tarihinde Zengî İmaddettin'in vefatı liderine Tel-Başer'de ikamet eden Jüslen, yanında Boduan dö Mars dahi olduğu halde tekrar Urfa’nın zaptına gitti.

Zengi'nin oğlu Nureddin bunu işidir işitmez derhal yetişti. Ermeni Sekene, Jüslen geldiğinde Türk muhafızlara ihanet etmişlerdi. Bunlar dahi Franklarla beraber genç ihtiyar çoluk ve çocuk şehirden çıktılar, yolda bir çokları telef oldu. Jüslen Samsat'a, oradan dahi Tel-Başer'e kaçtı.(H. 542, M. 1147)

Nureddin’in kayınbabası Konya Sultan Mesut, Jüslen'i Tel-Başer'de muhasara etmiş idi. Jüslen önce Nureddin’i mağlup etmiş olduğundan kayınbabasına mübahatlı lisan kullandı.

Nureddin, ne olursa olsun Müslümanların başına bela kesilen bu adamı yakalamak istiyordu. Türkmenleri topladı. Jüslen'i ölü olarak yahut diri getirecek olana büyük büyük mükâfatlar vadetti. Türkmenler fırsat gözetliyorlardı. Jüslen Antakya yolunda ve ordunun kısmı mütebakisinden ayrı giderken yakalandı. Mühim bir para mukabilinde yakayı sıyırtabildi.

Bir Türkmen derhal Halep’e koştu, o sırada orada Nureddin’in valisi olan Ebubekir’e keyfiyeti anlattı. Vali asker gön­derdi. Türkmenlerle beraber Jüslen'i yakalattı. Halep'te önce, zincire vuruldu. Sonra da öldürüldü. Jüslen'in karısı Tel-Başer'de kalmıştı.

Bizans imparatoru keyfiyetten haberdar oluyor, Jüslen'in hâkim olduğu yerleri ele geçirmek için pazarlığa girişiyor. Kudüs Kralı Boduvan oralarda Frankların tutunamayacaklarını bildiğinden bunu muvafık buluyor.

Üçüncü Boduvan, Bizans imparatorunun kumandanları Trabulus kontu, Antakya ekâbiri ile bizzat Tel-Başer'e gidiyor.

Kontes, çocukları, Frankları, kendirleri ile beraber şehri terk etmek isteyen Ermenileri alıp çekiliyor. Rumlar, Tel-Başer'e, Antep’e, Ravanda'ya (1), Telhalide, Baraya, (acaba Barna mı?), Samsat'a ve sair yerlere el koyarlar (H.547, M. 1152)

Jüslen'in epey geniş bir sahaya hâkim olduğu anlaşılıyor. Antep o tarihlerde Edes’e tabi ve Frankların idaresinde iken Rumların eline geçiyor. Biraz sonra da Türk bunları koyacaktır. Nureddin, Frankların bu havalide tutunmaktan ümitlerini keserek bu memleketi Rumlara verdiklerini Kudüs kralının Edes kıtasından bir sürü halk ile beraber çekildiğini öğrenir öğrenmez bunları esir etmek istedi.

Hemen harekete geçti. Tel-Başer'den beş altı mil mesafede bulunan Dülük kurbünde bunlara rastladı, Franklar safharp üzere dizildiler. Çok uzak olmayan Antep kalesine yetişmek için olanca gayretlerini sarf ettiler. Nihayet yetişebildiler. Gece­leyin dinlendikten sonra ertesi gün Kudüs kralı yoluna devam etti. Türklerin attıkları oklar, boyuna kendilerini izah ediyordu. Türk askerlerinin yiyecek aramak için uzaklaşmalarını fırsat bilerek Mariz?... ormanına girdiler, Antakya ülkesine savuştular.

Rumlar, kendilerine terkedilmiş olan Edes kontluğu hisarlarının kâffesini uzun müddet muhafaza edemediler. Bir seneye kalmadan, Nureddin Tel-Başer'i, Antep’i, Dülük'ü, Azaz'ı, Tel- halid'i, Krusu..? Ravandan'ı, Burcumsa'sı, Bare Kalesi'ni, Kefersut'u? Keferlata'yı ? Maraş'ı, Nehrilcuz'i [15] Hısnilbada'yı ?r Hısnılbasrafu'tı ? ve daha sair muvkileri ellerinden aldı. (M. 1152. H. 547).

Nureddin Konya sultanı ile de harp ediyor, Maraş'ı, Keysun'u ve Besni'yi alıyor.

Nureddin buralarda meşgul iken Kudüs kralı Şam arazisine girerek her tarafı kan ve ateş içinde bırakıyor. O sırada Şam valisi bulunan Selâhaddin’in babası Necmeddin, bin altın sikke mukabilinde üç ay mütareke yapıyor ise de Boduvan tekrar harekete geçiyor ve bir çok ganimet alıyor.

Antakya prensi Reno, eski Edes kontluğu dahilinde Maraş ile Dülük arasında daha fazla kazanacağına zahir oldu. Burada bir çok hayvanat sürüleri vardı. Müstahkem mevkilerde bulunan Türklerden başka Ermeniler ve Suriyeliler de vardı. Bunların kendisine taraftarlık edeceklerinden emin idi. Bu havaliye saldırdı. Birçok eşya elde ederek rahat rahat dönüyordu.

Karşısına Nureddin Şehid'in Halep valisi çıktı. Reno, hem harp etmek hem de eşyayı elden çıkarmamak istedi ise de eşya gittikten başka kendisi de esir düştü ve Halep’e götürüldü. Bu muharebe Keysun ile Maraş arasında olmuştur (M. 1163 H. 558).

Bu tarihte Antep’in, Nureddin’e Maraş ile Besni ve Keysun'un Konya sultanına ait olduğu anlaşılıyor.

Nureddin’in kardeşi Musul Meliki Kutbuddin vefat ediyor. Çok büyük bir simayı fazilet olan bu zat ölmeden evvel büyük oğlu ve aynı zamanda Nureddin’in damadı olan Zengi İmadettin'e biati ümerasına tavsiye ediyor. Vezir-i âzamı Fahreddin Abdüsselâm, Nureddin’den hoşlanmadığı için onun damadının yerine Kutbuddin'in diğer oğlu Seyfeddin'e biati temin ediyor. Vezirin bu hareketinden fena halede kızan Nureddin, Tel- Başer'den hareketle Cabir Kalesi'nden Fırat’ı geçip Musul’a yöneliyor.(M. 1170, H. 566).

Tel-Başer'den niçin hareket ediyor? Burada ikamet mi ediyordu? Burası bizce malûm değil.

Nureddin’in Burcurrısa'sı tamir ettirdiğini ve orasını sayfiye ittihaz ettiğini bir yerde okuduk. Tel-Başer hakkında bir şeye tesadüf etmemiştik.

Bu havalide Nureddin’den sonra tarihsel mühim bir sima daha sahneye çıkıyor.

Selahaddini Eyyubi!

Bağdat valisi Mücahidimdini Behruz, mevki sahibi olan iki kardeşi Necmeddin ve Şirikuhu, sonuncunun bir katil mese­lesinden dolayı hizmetinden çıkarıyor. Bunlar İmadettini Zengi'nin hizmetine geçiyorlar. Zengi bunlara arazi ve mevki ve­riyor. İmadeddin'in ve sonra Nureddin'i şehidin hizmet ve ku­mandanlıklarında bulunuyorlar. Selâhaddin Necmeddin’in oğludur. Amcası ile Mısır seferlerine iştirak ediyor. Şirikûh Nureddin na­mına Mısır'ı zapt ediyor. Yeğeni Salâhaddin dahi yanındadır.

Şirikûh Mısır'da en yüksek makama çıkıyor, metbu ola­rak tanıdığı daima Nureddin’dir. Hutbeyi yine onun namına o kutluyor. iki ay beş gün vezîr-i âzamlık yapıyor, sonra hastalanarak vefat ediyor. Halife Âdıd Melikinnasır unvanı ile Selâhaddin’i vezîr-i âzam yapıyor, Selâhaddin’in kardeşi (Turan) Şahin dahi Mısır'a gitmesine Nureddin müsaade ediyor.

O zaman memuriyetle bir yere gidipte kuvvet kesbeden her Vali ve kumandan gibi Selâhaddin dahi daha Nureddin’in vefatından evvel istiklâl sevdasına düşüyor. Ve sonra buna nail oluyor. İşte Eyüp oğlu hükümetinin ilk başlangıcı!

Biz buna bir Kürt idaresi mi diyeceğiz? Katiyen hayır. Selâhaddin’in baba ve amcası önce Bağdat ta, sonra İmad ve Nureddin'in maiyyetinde Türk terbiyesi görmüş, Türk harsı içinde büyümüştür. Osmanoğulları zamanında İslâmiyeti kabul etmiş, Türk hizmetine girmiş birçok kumandan ve idare adam­ları vardı. Onların idaresi zamanına kendilerinin uzaklaşmış oldukları milletin adını vermek ne kadar garip olursa bu da aynen böyledir. Biz Eyyupoğulları idaresini de Türk idaresi olarak tanıyacağız. Nasıl ki esassız yere ikiye ayrılan Mısır Kölemenleri de böyledir.

Eyyup oğlu hükümeti zamanında Mısır'da resmi dil Kürtçe, ikinci Kölemenler zamanında Çerhesçe mi idi ?.. Münkeşıf bir Kürd ve Çerkeş edebiyatı mı vardı? Tarih cemiyetlerindir. Fertlerin tercümei hali değildir. Bunlar açık hakikatlardır. Yabancı bir milletin kaleminden çıkan Türklerin (tarihi umumisi) adındaki eserlerden aynen aşağıdaki ibareyi alıyoruz:

“Şiri kûhun ordusu, muasır bir müverrih olan İbnilesire göre ancak bin süvariden terekküb ediyordu. Kezalik yine muasır bir müverrih olan Kilyom Dotir ise ancak on bin Türk'ten ibaret idi diyor.”

Kilyom Dotirin "on bin Türk" tabiri o zamanki zihniyeti çok güzel gösteriyor.

Bu bapta sözü uzatmaya hacet yoktur. Maksat, tarih yazmak değil, Antep etrafında şöyle bir dolaşmaktır. Oraya geliyoruz.

(M. 1176, İL 572) tarihinde Salâhaddin, Azaz'ı muhasara ve zaptediyor. Dönüyor Halep’i muhasara ediyor. Bu tarihte Antep'in Nureddin'in oğlu Melik Salih'in idaresinde olduğu anlaşılıyor.

(M. 1183, H. 579) da İmadeddini Zengi (1)[16] Azaz Kalesi civarlarını tahrip etmek üzere Halep’ten çıkıyor; Emir Bekmeşe ait Keferlata ile Duldürümel Yaruki eliNde bulunan Tel-Başer kalelerini zaptediyor.

Gene ayni senenin Muharreminde, Salâhaddin Halep üzerine yürüyerek Telhalid'i ele geçiriyor, sonra Nasırıddin (1)[17] Muhammed namında bir emirin hâkim bulunduğu Antep’i zabıt ediyor.

(M. 1258, H. 656 senesi) Zilhaccesinde Hülakû Suriye'ye geçerken Harran ve Rüha teslim olmakla bir şey yapmadı, Suruç mukavemet gösterdiğinden sekenesini kâmilen kılıçtan geçirdi.

Hülâkû birisi Antep mülhakatından Rumkale yakınında birisi (Kırkısya?) civarında olmak üzere iki köprü kurdu. Bütün Moğollar bu nehri geçtiler, Antep’in şarkı cenubisinde bulunan Munbuç şehrini vurdular, harap ettiler. Orada birkaç kola ayrıldılar. Hülakûnun oğlu Yaşmut Halep’te harbe girişti, Azaz'ı zapt eyledi.

Hülakû Tel-Başer tariki İle hareket etmişti. Orada, huzuruna getirilen Meyafarkın melikini katlettiriyor. (M. 1160, H. 658).

Hülakû Marağa'da bir Mısır seferine hazırlanırken ölüyor (M. 1268, H. 663).

Yerine Abaka İlhan intihap olunuyor, Horasan kıtasını zapt ediyor, Azerbaycan’a giriyor, sonra Anadolu'ya geçiyor.

Abaka'nın ordusu, Antep, Ruha (Urfa), Afamıya kurbünde (Foston?.) civarına yayılıyorlar.

Abaka, Mısırlıları Suriye'den çıkarmaya karar veriyor. Kardeşi Menkû Timur'u büyük bir ordunun başına geçiriyor. Ermeni kralı ile de birleşerek Halep ve Humus'a kadar ilerliyorlar ve geçtikleri yerleri birer harabezare çeviriyorlar. Antep, tabii bu istilâ harsı, ve taassup galeyanının ilk şiddetine ön safta maruz kalıyor. (M. 1^81, H. 680).

Bu tarihten bir müddet evvel, Mogollar Bira'yı (Birecik) muhasara etmişlerdi. Baybars bunlara karşı yürüyor. Fırat nehrini geçmek isterken Moğollar bunlara mani olmaya çalışıyorlar. Nehrin akıntısına kapılarak birçok mühimmat ve eşya dahi kaybediyorlar. Bunun üzerine muhasaradan vazgeçerek çekiliyorlar.

Abaka, babası gibi Hıristiyanlığın tesiri altında bulunuyordu. Annesi bir Hıristiyan idi. Hareketlerinin birçoğunda Franklar ve Ermenilerin telkinini aramak lâzımdır. Babası Hülakû ilk defa garbe doğru hücumlarını büyük bir maksat takibi için yapmıştır.

O devrin şeameti, beşeriyetin yüz karası olan Batınileri ortadan kaldırmak, beşrî ve içtimaî bir çıbanı kuvvetli bir neşter darbesi ile kesip atmak. Hülakû bunu tamamı ile yaptı. Batınilerin kökünü kazdı ve ayinlerini yıktı.

Abaka, istilâ hırsı ile beraber koyu bir taasup telkini altında yürümüştür. Şarktan garbe doğru gelen bu istilâ seli za­man zaman mecrasını Antep’e doğru çevirmiştir.

Abakanın oğlu eski Moğol enkazından Bağdat’ta bir imparatorluk vücuda getiriyor. Bunun oğlu Avis iyi cesur ve halkça sevilir bir hükümdar. (M. 1370, H. 776)'de vefat ediyor, yerine Celâleddin lâkabı ile anılan Hüseyin geçiyor. Bu da iyi ve faziletli bir hükümdar. Kardeşi Ahmed isyan ediyor, hükümeti elinden alıyor. (M. 1381, H. 783)

Sultan unvanını alan bu hükümdar çok fena bir adam. Halk zulmünden, sefahetinden bizar oluyor. Timur’u davet ediyorlar. Ahmed kaçıyor, Azerbaycan’da Timur’un eline düşüyor. Tekrar kaçıyor. Timur, bir müddet sonra bunun üzerine tekrar Bağdat'a yürüyor. (M. 1392, H. 795).

Ahmed bu defa Halep’e kaçıyor, Timur takip ediyor. Ahmed Şam yolunu tutuyor. Timur’un askerleri yetişiyor. Ahmed mağlup oluyorsa da kaçmaya muvaffak oluyor. Timur’un Bağdat yakınlarından uzaklaşması üzerine tekrar Bağdat'a dönüyor, Timur ordusu Bağdat'ı muhasara ve Ahmed’i tazyik ediyor. Ahmed ele geçeceğini anladığı vakit geceleyin Dicle’yi bir kayıkla geçiyor, Türkmenler reisi Karayusuf’a iltica ediyor.

Gene birçok maceradan sonra Ahmed Karayusuf’la beraber Fırat’ı geçerek Halep’e doğru yürüyor. Mısır sultanının o zaman Halep valisi bulunan Timurtaş karşılarına çıkıyor ise de mağlup oluyor. Bunun üzerine bütün Tel-Başer ve Antep ülkesi yağmaya maruz kalıyor.

Bağdat’ta kopan bir fırtınanın, acı sademelerini çok uzaklarda bulunan Antep ve havalisi yemiş oluyor.

Irak-ı Arap, Irak-ı Acem, Elcezire, Anadolu, Suriye ve Mısır'dan başlayan tarihsel sellerin Antep’e uğrak verdiklerini, Antep’in ta eski zamanlardan beri coğrafi vaziyetinin ehemmiyetini bu gibi hadiseler bize tekrar tekrar ispat edecektir.

Şahsi faziletlerden çok mahrum olmasaydı ikdamı, sebatı, cesareti, mahareti, tehlikeler karşısındaki soğuk kanlılığı belki tarihin takdirine uğrayabilecek olan Ahmed ile Karakoyunlular hükümetinin müessisi olacak Karayusuf Anadolu’ya geçerek Osmanoğullarından Yıldırım Beyazıd’a sığınıyorlar.

Nihayet, Timur da geliyor, Bağdat'ı alıyor. Ahmed’in valisi Türkmen (Faruci) kızı ile sandala binerek kaçarken yaka­lanacağını anladığı vakit, Dicle’nin sinesinde şerefli bir ölümü esirliğe tercih ediyorlar. Bağdat’ta katliâm, insan başından sayısı yüz yirmiye varan ihramlar. Timurun oğulları Halep’e ve Vasıt'a kadar bütün civar memleketleri tahrip ediyor.

Ahmed Timur’un azimetini işitince Kısırıye civarlarında Yıldırım Bayazıt’dan ayrılıyor. Antep’e tabi (Kaletirrum)'dan geçerek Bağdat'a dönüyor. Timur torununu bir ordu ile tekrar yolluyor, Ahmed dahi tekrar kaçıyor. Birçok maceralardan sonra Ahmed ile Karayusuf Mısır sultanının nezdine iltica ediyorlar. Sultan bunları güler yüzle kabul ediyor, Timur bunları istediği halde iadeden imtina ediyor. Timur’un vefatına kadar orada kalıyor. (M. 1404 H. 807).

Bu kalış bir nevi esarete benziyordu. Sultana candan sadık kalacaklarını, kendi aralarında hakiki bir ittifak ve samimiyet içinde yaşayacaklarını birbirine ahdettiler.

Karayusuf sultandan ayrılır ayrılmaz, Türkmenlerin başına geçiyor; sultana ait araziye tecavüze başlıyor. Ahmed lehine olan şu tecavüze karşı Halife Ahmed’i himayeden vazgeçiyor.

Ahmed, kıyafetini değiştiriyor, Dilenci elbiseleri giyiyor, gizlice Bağdat'a giriyor. Bir ıgtişaş çıkararak Timur’un valisi Ömer Mirza'yı kovarak yerine geçiyor. Karayusuf Ahmed’in arazisine de tecavüz etmeye başlıyor. İki ahbap çavuşlar karşılaşıyorlar. Ahmed mağlup ve esir oluyor, hapse atılıyor, çocuğu ile beraber Karayusuf tarafından öldürtülüyor.

Mısır Sultanı Berkuk, Timur’un elçisini öldürtmüştü. Yerine gelen (Farac) dahi Timur’un elçilerine kötü muamele yaptı hapse tıkadı.

Timur, bundan müteessir olarak büyük bir ordu ile hareket ediyor; Besni, Antep, Halep, Humus, Hama, Baalbek şehirlerini zapt ediyor.

Halife Mustasım'dan sonra hilâfet Bağdat'da bitmişti. Mısır Sultanı Beybars'ın nezdine Abbasoğullarından olduğu iddiası ile çölden karalar giymiş bir adam geliyor. Hep istikbaline koşuyorlar. Bu kimse, Müstafîbillah adı ile halife ilan olunuyor. Sonra Beybars ile Suriye’ye hareket ediyorlar. Evvela Şam'a gidiyorlar. Oradan Humus'a geçiyorlar. Humus sultanı yanları­na geliyor. Beybars kendisine seksen bin altın ve birtakım hediyelerle beraber Tel-Başer şehrini memalikine ilhak ediyor. (M. 1261, H. 659).

İsmi yukarılarda geçen Abaka, Suriye’ye on bin süvari yollamış idi. Beybars’ın Suriye’de olduğunu haber alarak istikşaf için bin beş yüz Moğol gönderdi.

Bunlar, Halep ülkesine geçtiler Antep’i (Mastukı?) tahrip ettiler. Harım ile Antakya arasında bulunan Türkmenlere hücum ettiler. Rast geldiklerini öldürdüler. Birçok ganaim alarak Maraş’a çekildiler. Baybars arkalarından Şemseddin Songur kumandasında bir kuvvet şevketti. Bunlar Maraş’a kadar gittiler. Moğolları görmeyince geri çekildiler (M. 1272 H. 670).

Bu mükerrer gidişler ve dönüşler hep Antep üzerinden olmuştur.

Berkuk, Emir Yelbuğa'nın adamı idi. Mısır'a getirilerek Emir Yelbuğa'ya satılmış idi. Efendisinin teveccühünü kazandı. Atabaylığa kadar yükseldi. Bu, Halife Mütevekkil zamanında olmuştur. (M. 1382, H. 784).

Berkuk'un asıl adı“Tanbuga”dır. Mısır tahtına geçtiği vakit "Elmelikizzahir" unvanını almış idi. Timurleng'in Suriye’ye tecavüze başlaması, Berkuk'un tahta geçmesini kolaylaştırmıştır. Çalıştı ve iyi bir ordu hazırladı. Fakat halifelerin antrikaları, işlerinde sarsıntlıar yapıyordu. Üç senede birkaç halife haletti. Çerkeş Kölemenler diye yanlış bir tasnife uğrayan Mısır Kölemenlerinin ikinci serisinin birinci hükümdarı olmuştu.

Elbistan valisi Altunbuğa isyan etti. Halep valisi Yelbuğa, asileri tazyik ederek Tatarların nezdine kaçmıya icbar eyledi. Halife Mütevekkil, Türkmen emiri Karat ile söz birliği ederek Berkuk'u izale etmek istediler. Bunu Berkuk haber alarak önüne geçti. Mütevekkil'i hal ile hapse attı. Yerine Vasık'ı Halife yaptı.

Timurbuğa Afdalüleşrefi unvanı ile anılan Malatya valisi (Mantaş) dahi isyan etti. Bu, Bire (Birecik) valisi ile beraber birçoklarından müzaheret görüyordu. (Cabbani) lâkabı ile anılan Altunbuğa da [18] silaha sarıldı ise de hemen tevkif edilmiştir.

Ennasirî lakabını alan Halep valisi, Yelbuğa dahi âsiler kafilesine iltihak ediyor (M. 1380, H. 791).

Berkuk Yelbuğa’yı hediyelerle elde etmek istiyor, mümkün olmuyor. Halep’te Mantaş ile Yelbuğa birleşiyor.

Bunlar Şam’ı alıyorlar, Yelbuğa birkaç çarpışmadan sonra Kahire önlerinde görünüyor.

Berkuk, hayatına ilişmemek şartı ile kılıcını Yelbuğa'ya gönderiyor. Mantaş saraya gidiyor. Halifeyi oraya getiriyor.


[1] EX- vota büyük bir muhatara zamanında yapılan duayı müteakıb mih rabe talik olunan tablo, resim ve yahud herhangi bir eşya.

[2] Kommajen Suriye'den daima ayrı olarak yaşamıştır. Şimdi Şuriye'den saydıkları bazı yerler bile bu parçanın içinde idi. Bazı ulusların her ikisine de hâkim olduğu zamanlar vardır. Fakat taksimatları gene ayrı ayrı idi.

[3] Kommuhlar şimdi Kafkasya'da Dağıstan eyaletinde Hazar denizi boyunca yerleşmişlerdir. Miktarları yüz bine yakın tahmin olunmaktadır. Fizik tipleri Tatarları andırır. Hayvan yetiştirmekle geçinirler. Kalmoklara, Azerbaycan­lılara karışmışlardır. Çok vakit bunları Tatarlarla karıştırırlar.. .Bunların Türk; ır­kından olduğuna şüphe yoktur. Antep'in çok eski: zamandan beri Türk ırkıyle meskûn olduğunu Asuri kitabeler de gösteriyor demektir.

[4] Antep'in içinde bulunduğu kıtanın Suriye'den ayrı olduğuna ve Suriye'den ayrı bir ruh taşıdığına çok eski zamanlardan istiklâl savaşına kadar bü­tün tarihî hadiseler şahittir. Antep'in bir adının da Antıyoşa Attorum olduğuna göre. Antiyoküslere izafe olunduğu anlaşılmaktadır. Antep taşları ise bu şehrin varlığını Hititlere kadar götürmektedir.

[5] Bu paraların tetkiki Antep'in eskiliği hakkında çok mühim fikirler verebilir.

[6] Bu hayvanların o havalide pek çok bulunması ve totemcilik hayatı­nın bakiyesi buna sebep olsa gerektir.

[7] Meşhur Bizans generali.

[8] Belkis, Fırat kenarında Nizip'e yakın harabesi mevcuttur. Köylüler burasını delik deşik etmişler bir çok âsarı atika bulmuşlardır.

[9] Bu defa Carabulus ismi değiştirilerek eski ismi olan Karkamiş konmuştur.

[10] Kavs içinde konuları ibare Doktor Hamdi Kasım’ın defterinden aynen alınmıştır.

[11] Mevlâna Şibli'den Ömer Rıza'nın tercüme ettiği İslâm tarihinin Hazreti Ömer» cildinden, Sahife: 330

[12] Burada,bilhassa Türkmenler arasında çok yayılmış bir isimdir.

[13] Bu havalide bu isim, Türkmenler arasında çok yayılmıştır.

[14] Mevdudun tarihçiler, başka iki adını söyİüyorlar: 1— Tontekin oğlu. 2— Altıntaş.

[15] Keretin yakınında Beşikeden çıkan cenbubu şarkıya doğru köyleri dolaştıktan sonra Nizibin önünden geçen su.

[16] (1) Nureddinin kardeşi oğlu büyük İmadeddin'in torunu.

[17] (2) Bunun Salâhaddin'in yeğeni Nasırıddini Muhammed olmaması icap eder.

[18] Bu, Elbistan valisi Altunbuğa değildir.