Yazıya başlamadan evvel sofilik hakkında kısa bir özet yapacağım.
Zaman-ı saadette başlayarak İslamiyet’te zöhdî mahiyette bir cereyan başlamıştır. Hatta birtakım zahitler yetişmişti. İslamiyet’in ilk devrelerinde tasavvuf cereyanının mübeşşiri addedilebilecek hiçbir hadiseye tesadüf edilemediği gibi sofîlerin sırf indî bir surette iddia ettikleri veçhile, taraf-ı peygamberin (Ebû Bekir) ile (Ali'ye) birtakım teminatta bulunarak bu suretle sofilik cereyanının esasını vazettiği hakkında da tarihî hiçbir delil mevcut değildir.
Eldeki tarihî menbalara nazaran, ilk sofî namı alan Suriye’deki Kûfeli Ebû Haşim'dir. Sofilik, İslamiyet’te yeni bir çığır açarak bu cereyanı teşvik etmeleri daha doğru bir nazarla, bu cereyana kapılmaları İslam âleminin her tarafında yüzlerce şıh ve derviş yetiştirerek içtimai bir zümre meydana getirmiştir. Dördüncü asırda başlayarak altıncı asra kadar İslam âleminde tarikatları çoğalmış, medreselere taban tabana zıt bir zümre meydana gelmiştir. Şıhlar siyasi ve içtimai alanda devlet işlerinde nüfuz sahibi olmaları edebiyatta şiir ve musikide çok ileri giderek İslam edebiyat tarihinde büyük yer işgal etmeleri doğu sahada İbn Sînâ gibi geniş düşünceli filozoflar, Beyazıd-ı Bestâmî, Muhyiddin-i Arabî, Mevlânâ gibi bilginler, İbn Haldun, Şıh Bedreddin gibi içtihat yapıcılar bu sofîler arasında ve tekkelerde yetişmişlerdir.
Medreseler (ehl-i gal ve zâhir), tekkeler (ehl-i hal ve ehl-i batın) melâmetiyle zümresine mensup olan Horasan Sofîleri: şiiri, raksı, musikiyi geniş mikyasta tekâmül ettirerek İslam âleminde mühim yer işgal etmişlerdir.
Selçuki şahanesi miladî on üçüncü asırda Anadolu’da Arapça, Farsça olmakla beraber oldukça kuvvetli bir ilim ve sanat hareketi mevcut olduğunu kuvvetli şahsiyetler yetiştiğini isbata kafîdir.
Bilhassa siyasî ve içtimaî buhranları doğurduğu, ruhî buhranlarda sofîlerin ve şıhların halk sınıfları arasındaki tesirleri büyük ve ölçüsüz olmuştur. İşte Şah Veli de Antep şehri etrafında ün salan eserleri bazıları zamanımıza kadar gelen sofilerdendir.
Şah Veli
Tarikatı Halvetiye meşâyihinden bir zattı, Anteplidir. Antep’te doğmuş ve Antep’te ölmüştür. Anadolu ve Arabistan’da birçok yerler dolaşmış; Türkçe, Arapça, Farsça eserler yazmıştır. Şimdi Şahveli Mahallesi'nde eski dergâhının yeri, akrabaları tarafından cami yaptırılmıştır. (Fehmi Eren merhum)
Doğum ve ölüm tarihi malum olmamakla beraber, 1141 tarihi sıralarında yaşadığı divanındaki tarihten anlaşılmaktadır. Her ne kadar Osmanlı nâm eserin doksan yedinci sayfasında Kevâkip Mukaddemesi'nde 957'de Şıh Yakub Efendi’ye intisap ettiği yazılmakta ise de bu bir eseri zühuldür.
Şıh Yakub Efendi, 1137 Üsküdar’da Valide ve Şehzade camilerinde ders verdiği İstanbul’da 1149'da vefat ettiği Karacaahmet Mezarlığı'na defin edildiği bilinmektedir.
Eserlerinden bazıları Ayasofya Kütüphanesinde mevcuttur. Divanından bir parça:
Yukardaki Yazının Türkçesi:
Gör, şehrimizin bade-i meyhanesi çoktur,
Nazendesi azdır, dil-i mestanesi çoktur,
Biz milleti irfanı da çok yoklamışızdır,
Akıl bulunursa hele divanesi çoktur.
Görsen ne tasannîler eder aşık-ı zara,
O tıfla göre vaz-ı garibanesi çoktur.
Halvetinde çek zevk, bana başka safadır.
Meyleylemem ol bezmeki, biyganesi çoktur.
Valiye düşer mi dahi eşhas ile ülfet
Pir oldu yine vade-i tıflanesi çoktur.