Büyük Harbin dördüncü yılında Yıldırım Ordular Grubu'nun iaşe noksanını ikmal etmek üzere teşekkül eden Antep Nokta Kumandanlığı şifre yazı işleri kısmında vazife görüyorum.
Artık harp sona ermiş bulunuyordu; bu yüzden her tarafta birtakım çapulcular türemiş, asayiş bozulmuş, devlet ambarları bile yağma ediliyordu.
Umumi vaziyetin nasıl idare edildiğini bizler tabiatı ile bilmiyoruz; fakat daha o günlerde millî bir mücadele yapılmak lazım geldiğini takdir buyuran Yıldırım Ordular Grubu Kumandanı Mustafa Kemal’in Halep dönüşünde ordu mıntıkalarına şu emri tamim ettiğini şifreyi açarak öğrendim.
"Vilayeti şarkiye efradını silahlar ile ve götürebilecekleri cephane ile terhis ediniz."
O vakit derin manasını anlayamadığımız bu emrin ne kadar büyük ve kutsi bir düşünce ile verildiğini sonraları Antep ve Ankara’da bulunduğum zaman yapılan millî mücadeleler sırasında hayretle hatırladım. Bu da gösteriyor ki millî mücadele, Antep, Ankara, İstanbul, Erzurum’da her Türk yurdunda birbirine bağlı bir kül hâlindedir.
Ebedi şef bunları yapadursun, bizler o günlerde Antep’te çapulculara ve hainlere karşı ne gibi teşkilat vücuda getirildiğini bildiğimiz kadar sıra ile anlatmaya çalışalım. Umarım ki bu gibi hatıralarını diğer arkadaşlar da anlatsın. Ve Antep Savaşı'nın nasıl vücuda geldiği ve nasıl başarıldığı hepimize malum olsun.
Bu kara günlerde Antep Nokta Kumandanlığı'nda şifre ve yazı işlerini idare ediyorum. Nokta Kumandanımız Kaymakam Hasan Vasfı idi.
Bu telgraf üzerine Antep, Urfa, Maraş̧ dahil olmak üzere verilen emre göre askerleri terhis ediyoruz.
Antep havalisinde bilhassa Tilbaşar ve Akçakoyunlu mıntıkalarında asayiş bozulmuştu. Bunun için Antep’te askerlik kaleminde kaymakam İrfan’ın reisliğinde bir içtima yapıldı.
Tilbaşar havalisinde asayişi temin etmek üzere bir süvari muhafaza bölüğü teşkili kararlaştırıldı.
O sıralarda Halep Askerlik Kalemi Reisi Şevki Paşa Antep’e gelmiş̧ ve Abdo Efendi'nin (Erkılıç) evine misafir inmişti. Burada Ali Cenani’nin de işe müessir olması ile şöyle bir emir aldım:
Antep menzil müfettişliği Canıb-ı Valâsına:
(Akçakoyunlu ile Antep havalisinin asayişini temin etmek üzere bu kere teşkil ve jandarmaya kuvvetuzzahir olarak kayıt edilen ve merkezi Tilbaşar’da bulunacak olan süvari muhafaza bölüğünün refakatinde bulunmak üzere o havalinin ahval ve etvarına vakıf olup elyevm Nokta Kumandanlığı yazıcılığında bulunan Yasin Efendi'nin muvakkaten memur tayinine müsaade buyrulması mercudur efendim.) 30 Teşrinievvel, 334 Mutasarrıf Celal. Bu emri aldıktan sonra tedarik edilerek bana teslim edilen yüz mavzerle ve Giritli Hasan Çavuşla, noktadan aldığım on neferle Tilbaşar’a yollandık. İtimat ettiğimiz vatandaşlara süvari olmak üzere silahları dağıttık. İlk işimiz Akçakoyunlu’da Nokta Kumandanlığı'nın ambarını yağma eden Arap Azze köylülerini sarmak oldu. Aldıkları silah, cephane ve erzakları ve saireyi geri aldık.
Çörten Hüyük köyünde Reşit adında bir köy katibinin ambar ettiği buğdayın bir deve yükünü bir altına sattığını haber aldık ve bu köyü sardığımızda köyde kimseyi bulamadık. Reşit’in evinde yaptığımız araştırmalarda bir şey bulamayınca karısı Maraşlı Ermeni kızının kucağındaki Reşit’in çocuğunu elimize aldık ve kadına:
-Ya çocuğu parçalarız veyahut da doğruyu söylersin, dedik.
Kadın bunun üzerine çocuğuna acıyarak:
-Şooradaki gübre yığınını eşeleyiniz benim altınlarımı da alarak oraya gömdüler dedi. Bunun üzerine yaptığımız araştırmalar sonunda bir teneke dolusu gümüş mecidiye ile kadının altınlarını çıkardık. Kadınının altınlarını iade ettik. Fakat bu teneke bizi tatmin etmemişti. Araştırmalarımıza devam ettik. Bu seferde bulunduğumuz odanın sıvası altında buğday olduğunu gömülü olduğunu gördük. Bulduğumuz parayla buğdaylara el koyarak Antep’e sevk ettik. Oradan Tilbaşar’da Karataş’ta oturan tahsildarlarımızı kovan Mestik Ağa'yı takibe başladık. Yüz atlıdan ancak yirmi atlı ile Karataş’ı sardık. Bilmeyerek Karataşların ardında gizlenen Mestik'in üzerine ben varmıştım. Bunun üzerine Mestik yerinden kalkarak elindeki İngiliz mavzerini atımın önüne atarak: -Sana dehalet ediyorum, beni Arap Ahmetlere öldürtme; bir kurşunla sen öldür, dedi. Cevaben: -Silahı eline al önüme düş̧ çünkü kurşununun ağzına gittim, bana ateş̧ etmedi de dedim. Zaten Mutasarrıf Celal Bey de bu tahsildarı boğanın yakalanarak bana gönderilmesi demişti. Tutuklu olarak Antep’e şevkettim. Sonradan duydum ki Rumelili bir hakime kırk altın vererek kurtulmuştu.
Bu arada Tılhalıt köyünde oturan Ali Cenani Bey de mütemadiyen bana, köyü ile eniştesi Hacı Hanifi oğlu Abdullah Namık’ın Killik köyüne de uğramamı haberler göndererek rica ediyordu. İşte bu suretle Tılbaşar Nahiyesi asayişi tamamlanmış̧ oluyordu.
Bu görevlerden sonra Antep’teki kıtama döndüm ve terhis oldum.
(Devamı var.)