(Geçen sayıdan devam)

Şerif, babasından harçlık alamadığı zamanlarda ona oynadığı oyunlar o kadar enteresandır ki, nakletmekten kendimi alamıyorum. Sadık Dai’ye köyden ve aşar iltizamından tulumlarla zeytinyağı gelir. Bir gün Şerif fırsatını bulup ambara girer. İçini dışarıya naklettiği tulumları hava ile şişirerek eski bulundukları yerlere olduğu gibi bırakır. Ambara her girip çıktıkça bunları bıraktığı gibi gören Sadık Efendi, bir gün satmak için taşıtmak istediği zaman tulumları sırtlayan hamallarla birlikte hepsinin boş olduğunu hayretle görür.

Yine bir gün Sadık Efendi iki yüz İngiliz altınını getirerek karısı Nefise Hanım'a saklaması için verir. Şerif, paranın yerini öğrenir; bunları kıymetçe daha düşük olan aynı sayıda Fransız altunu ile değişir. Bir süre sonra para lazım olur. Sadık Efendi karısından bir miktar İngiliz altını ister. Nefise Hanım, parayı sakladığı yerden alıp kocasına verirken Sadık Efendi, parayı aldığı sırada cinsine dikkat etmez. Çarşıda altınları verdiği kimseye İngiliz altını üzerinden hesap çıkarırken karşısındaki, getirdiği paranın Fransız altını olduğunu söyler. Sadık Efendi merhum şaşırır.

Eve döner kalan altınların da Fransız altını olduğunu görür. Karısı ile paranın cinsi hakkında münakaşaya tutuşurlar. Neticede Şerif'in oyunu olduğu anlaşılır.

Başka bir fıkrası: Sadık Efendi'nin Karaçomak'taki çiftliğinde büyük bir koyun sürüsü vardır. Bundan hayli yağ elde etmekte evinin ihtiyacını ayırdıktan sonra büyük küplerde biriktirip sakladığı yağları kış gelince satmaktadır. Yine bir kış ağzı o yıl biriken yağları satmak ister. Müşteri ile birlikte eve gelirler. Alıcı küplerdeki yağı muayene ederken birisinde daldırdığı kepçe birkaç santim derinde bulunan kırmızı toprağa saplanır. Bu da Şerif'in işidir. Yağı almış yerine toprak doldurmuş. Üzerine bir tabaka halinde yağ koymuştur.

Anlattığım şu fıkralarda ve benzerleri münasebetiyle hemen belirteyim ki, Şerif tarafından bir malın veya paranın alınmasına mütedair muzipliklerle hedef münhasıran anne ve babasınadır. Başkalarına karşı böyle hareket ettiği görülüp duyulmuş değildir.

Şerif hazırcevaptır da:

Bir gün Karaçomak'a dil bilmez bir Arap şıhı gelir. Sadık Efendi'yi sorar. "Kendi yoktur, Şerif adındaki oğlu burada" derler. Haber verilir, Şerif gelir. Arap, Şerif kelimesindeki (R) harfini şeddeliyerek: "Merhaba ya Şerrrrrif" der. Rahmetlinin cevabı şudur:

Merhaba eşşek herrrrrrrif.

Bir yolculuk sırasında nöbetleşe binilen ata pişkinlik edip haddini tecavüz eden kimse nihayet insafa gelerek ona:

İneyim mi aşağı der. Çok içerlemiş olan Şerif:

-Sen bilirsin itin … Karşılığını verir.

Şerife muzipliğin babasından geçtiği söylenir.

Babası Sadık Efendi'nin ayağı takmadır. Bir gün köy odasında otururken ayağının takma olduğunu bilmeyen adamın birine belindeki kayışı gevşettikten sonra:

- Oğlum sana zahmet şu ayakkabımı çekiver, yalnız kuvvetle asıl ki biraz zor çıkar der. Adam bütün kuvveti ile ayağa asılınca takma ayak elinde kalarak arka üzeri yuvarlanır ve adam niye uğradığını şaşırır.

Şerif'in elde mevcut otuz kırk kadar şiir parçasının okunmasından edindiğimiz kanaat, onun vasatın altında bir halk şairi olduğu yolundadır. Ancak Gaziantep’in Fransızlar tarafından yıkılıp yakılması münasebetiyle yazdığı mersiye, onun adını ebedileştirmiştir. Bununla beraber "Kabak, Felek" gibi destanları gerek teknik gerekse şiir yapısı bakımından güzel parçalardır. Bu üç parçanın nasıl ve nerede yazıldığı hakkındaki notlarımı gelecek sayımıza bırakıyorum.

Şerif Dai’nin Ölümünden Sonra Amcası Zeki Dai’nin Yazdığı Şiir

“Söylemiyor oğlum şirin dillerin”

"Has bahçede soldu artık güllerin”

“Gelmez yola düştü aman yolların”

“Duacılar içinde Deli Şerifim”

“Billah deli değil veli Şerifim”

“Ciğerciğim ezim ezim ezildi”

“Köyümüzün düzeni de bozuldu”

"Ela gözler birden hemen süzüldü”

“Duacılar içinde Deli Şerifim”

“Billah deli değil veli Şerifim”

“Müşfik idin oğlum terkettin beni”

“Haşredek unutmam evladım seni”

“Yerin cennet etsin ol settarığanı”

“Duâcılar içinde Deli Şerifim”

“Billah deli değil veli Şerifim"

“Çok kimseler mekadirin bilmedi”

“Pişman oldular ama fırsat kalmadı"

“Şu fani dünyada yüzün gülmedi”

“Duâcılar içinde Deli Şerifim”

“Billah deli değil veli Şerifim"

(Devamı var)