Deli Şerif, Şakir Sabri Yener’in Gaziantep Büyükleri adlı eserinde sadece bir halk şairi olarak kaydedilmiştir.

"O Felek" destanını yazan bir halk şairi olmakla beraber Muğirteki şöhreti, daha ziyade pek muzip, hazırcevap, çok cömert bir adam olmasındandır. Şerif Dai, soyadından anlaşılacağı üzere şehrimizin tanınmış ailelerinden Dailere mensuptur.

Babası Topal Sadık adı ile anılan Sadık Efendi, dedesi Karatar Köprüsü'nü yaptıran Hacı Emin Bey'dir. Yaşadığı devirde Antep’in en zenginlerinden olarak bilinen ve bugün şehrimizde en az bin beş yüz kişinin ceddidir. Şerif Dai’nin annesi rahmetli Hacı Taba Göğüş kızı Nefise, o bir adı ile Nefus Hanım'dır.

Şerif iki defa evlenmiştir. Birincisi, dedesi Hacı Emin Bey'in dayısı oğlu Şerif Güzelbey'in kızı Hatice Hanım'dır. Bundan Nefise ve Ayşe İnci adında iki kızı olmuştur. Nefise hâlen Temiz Mahkemesi raportörlerindendir. Yüksek mimar ve mühendis Tekin Dai diğer kızı Ayşe İnci'nin oğludur.

İkinci karısı ise amcası oğlu Ali’nin kızı ve Meriş adı ile anılan Meryem’dir. Bundan çocuğu olmamıştır.

Şerif Dai, 1299 yılında Gaziantep’te doğmuştur. Bir süre medresede okuduktan sonra tahsilini rüştiyede tamamlamıştır. Babasının birçok köylerde emlak ve arazisi bulunduğundan, herhangi bir sanata ve devlet kapısına dahi yapışmamıştır. 14 Ağustos 1917 Karaçomak köyünde öldüğünden oradan gömülmüştür.

Deli Şerif, gençliğinde iyi ata biner, iyi silâh kullanır, çok yiğit ve cesur ele avuca sığmaz bir adamdı. İfrat dereceye vardırdığı işret onu çökertti ve vakitsiz öldürdü. O emsalsiz derecede cömertti. Çok zengin olan babasından ve annesinden temin ettiği paraları eşle dostla yerdi. Defalarca cebine doldurduğu kırmızı altınların yarısını, ekmekçi dükkanının önüne durarak yoksul kimselerin aldıkları ekmek bedellerini ödemek, diğer taraftan paranın yarısını meyhane, ziyaret eden fakir dem ehlinin orada içtikleri veya doldurdukları şişelerin parasını kendisi sağlamak sureti ile harcadığı görülmüştür.

Sırtındaki paltoyu, ceketi çıplak kimselere giydirmesi çok görülmüştür.

Şerif’in dikkate değer bir yönü de çok muzip ve şakacı olmasıdır. Babam, Arkık köyünde ziraatla uğraştığı sıralarda bilhassa yaz aylarında sık sık yanına gelirdi. Fakat misafir olduğunun ertesi günü köyde, harman yerinde bir vaveyladır kopar. Köylülerden kimisinin sıyırgısı, cercer takımları, ayak kapıları, abası ortadan kaybolurdu. Harmanlar kalktığı vakit kaybolan bu eşyalar teker teker başkalarının sap ve saman yığınlarının arasından çıkardı. Neden sonra bu muzipliğin merhum tarafından yapıldığı anlaşılırdı.

Rahmetli, geceleyin en küçük bir sudan bile geçemezdi. Yukarıki muziplikleri ortaya çıkınca yatağını Arkık köyü önünde birleşerek akan Halep arkı ve Elmalı sularının birleştiği yerdeki bir adaya yapılır, geceleyin uyku zamanında oraya yatırılırdı. Bir gün yine böyle yapılmış, sabaha karşı mevsimsiz bir yağmur başlamıştı. Önce yatak epeyce ıslanmış, bir taraftan da su yükselmişti. Şerif'in bağırtıları üzerine koşularak zor kurtarılmıştı.

Deli Şerif'in birçok fıkraları vardır ki hala dilden dile anlatılıp gülünür. Bir gün Arkık köyüne Musey adında çok genç ve çok yakışıklı bir Yahudi delikanlısı gelmişti. Çerçilik için gelen Yahudi oğlu, bir ara Elmalı suyu kenarında oturup derede yıkananları seyrederken köyün tanınmış kimselerinden biri, sarkıntılık maksadı ile ayaklarını ve kollarını genci sararcasına arkasına oturduğu­nu ve onun bu harekete aldırmadığını gören Şerif'in arkadan yavaşça gelerek ikisini birden bir tekme ile suya yuvarladığı hala gözlerimin önündedir.

Şahin Bey'in şehit düştüğü günlerdeydi. Annemle Karaçomak köyüne dedem Mehmet Zeki Dai’nin yanına gitmiştik. O sırada jandarmalar casusluk suçuyla yakaladıkları bir adamı Maraş’a götürmek üzere bu köyden geçiriyorlardı. Harman yerindeki molada bayıldı (casus) dediler. Hep koşuştuk, adam ölü gibi uzanmıştı. Ellerini ayaklarını kaldırdıkları vakit pat diye düşüyordu. Rahmetli Şerif Dai’de oradaydı. Hemen koştu pürüzlü bir taş getirdi. Herifin başının altına koydu. Kafasını yirmi otuz santim kaldırdıktan sonra bırakıyor, casusun başı bu taşın üzerine düşüyordu. Şerif haykırdı:

-Melûn herif, bakın kafasını ağır indiriyor. Bu yalandan bayılmıştır, diye ısrar ediyordu. Bir eşek üzerine çuval gibi atılarak götürülen adam Karaçomak’tan ayrıldıktan sonra yaptığı tilki düzenini bırakarak ayılmış jandarmaları kandırarak kaçmaya çalışmıştır.

(Devamı Var)