10 Temmuz 1324 tarihinde Selânik ve Rumeli’nin ve vilayetin diğer yerlerindeki ittihatçıların ayaklanması ve Enver, Niyazi, Eyyüb Sabri gibi ordu mensuplarının çeteler halinde dağa çıkmaları üzerine bir ittihat ve terakki cemiyeti mevcut olduğu memleketin her tarafına yayıldı.

Ve neticede Sultan Abdülhamit hürriyetin ilânını ve kanun-i esasinin (anayasa) tekrar meriyete geçmesini kabul ederek bütün vilayetlere resmen keyfiyet neşir ve tamim edildi. İşte Antep kaza kaymakamlığı da bu haberi alarak resmen yayınladı.

Her yerde olduğu gibi Antep’te de o zaman bir redif taburu mevcut idi. Bu taburun kumandanı Yüzbaşı Şamlı Yahya Bey idi. (Bu zat Ahmet Muhtar Göğüş’ün çok sıkı arkadaşı idi. Onun içinde Muhtar Bey, Yahya adındaki bir oğlunun adını buna izafeten koymuştur. Diğer oğlu Celâl adındakini de Celâl Kadri Barlas’a izafeten koymuştur ki bu zat şimdi Tarım Mücadele Müdürüdür.)

Ve diğer tabur zabitleri de hemen hemen zaten bir arada bulundukları cihetle ve onların kulağı sivil halktan ziyade delik olup İttihat ve Terakki Cemiyeti'ni uzaktan ve yakından bildikleri cihetle hemen toplanmaya başlandılar.

Bu sıradaki mahalli hadiseleri uzatmayacağız. Yerli kimselerden bu toplantılara alâka gösteren pek nadir idi. Bunların başında Cenanizâde Ali Bey ve Taşçızâde Abdullah Efendi (Hoca), Tuzcuzâde Hafız Ahmet Efendi, Kethudazâde Ahmet Muhtar Bey, Kethudezâde (Göğüş) Hüseyin Cemil Bey, Hacı Hanifizâde Abdullah Efendi, İztırap zâde (Barlas) Şefik Bey yine Cenanizâde Rıza Bey, Nizipli Hacı Mehmet Efendi (bu zat yılın dörtte üçünü Antep’te geçirdiği için) Battal Beyzâde (Budak) Tahir Bey, İztırapzâde (Barlas) Celal Kadri Bey, Daizâde Hasan Sadık Bey bu arada da Ermeni vatandaşlar da kanun-i esasinin ve hürriyetin ilân edilmesine çok sevindiklerinden bu toplantılara alâka gösterdiler. Ve bilhassa Amerikan Koleji profesörlerinden Bezciyan Zenup Hoca, Silahyan Hırand Efendi, Kendirciyan Hosep Efendi gibi ileri gelenler İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girdiler. Ve bir kısım memurlarda İttihad ve Terakki'nin toplantılarına katılmak sureti ile bu cemiyete temel kurdular. Cemiyetin ilk reisi Yüzbaşı Yahya Bey idiyse de kendisi bir ordu mensubu olması hesabı ile yerli bir sivilin seçilmesini münasip görerek bunu teklif etti. Ve seçim neticesinde Ali Cenani Bey cemiyete reis olarak intihap olundu. İkinci reisliği de Taşçızâde Abdullah Efendi seçildiler. Bu suretle İttihat ve Terakki Cemiyeti kurulmuş oldu. Artık bir bina tedarik etmek icap ettiğinden ve o zamanki İstanbul’da ve Selanik’te ve diğer şehirlerde böyle cemiyet binalarına kulüp tesmiye edildiğinden Suburcu'nda karakol bitişiğinde şimdi bu karakolun yerinde kunduracı boyacıları toplanmıştır. Buradan itibaren saz olan yere kadar karakol binası olup üzerinde odalar ve önünde balkon vardı. Burasının arkası ise Keyvan Bey Vakfı'na ait bir arabacı hanı vardı. Şimdi ise buralar hep Keyvan Bey Vakfı'na ait bir arabacı hanı vardı. Şimdi ise buralar hep Keyvan Bey Vakfı'na çalınmıştır ki evvelce burası yanİ karakol ile 8 dükkanın yeri maarife ait bir yerdi. İşte bu sekiz dükkanın üstündeki yer kulüp olarak temin edildi.

Burada bazı tadilat yapılarak gayet geniş bir salon temin edildi. Salonun bitişiğinde iki oda vardı ki birisi reis ve idare heyeti odası, diğeri de kahve ocağı, adile kulüp hademesine tahsis edilmişlerdi. Bu binanın Suburcu Caddesi'ne olan ön tarafından boydan boya balkon vardı.

İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin en çalışkan ve devam edenleri şunlardı:

Kethüdazâde (Göğüş) Hüseyin Cemil Bey, Cenanizâde Rıza Bey, Iztirapzâde Celâl Kadri, Daizâde Hasan Sadık Beylerdi.

Diğer cemiyet azaları ki bunlara ihvan denirdi. Tek tük kulübe gelip İstanbul’dan gelen yığın yığın gazeteleri okurlar ve kahvelerini nargilelerini, içip giderlerdi. Gün geçtikçe İttihad ve Terakki'ye girmek isteyenlerin sayısı arttı. Onun için duhul yani cemiyete girmek usulüde İstanbul’daki usule göre yapılmaya başlandı. (Bundan ayrıca bahsedeceğim.) Bu kulübün ve cemiyetin masraflarının teminini Başkan Ali Cenani Bey taahhüt etmişti. Fakat zaman geçtikçe masrafı çeşitli şekillerle arttığından her azanın bir aylık almak usulü kabul edildi. Ve bu aylık gayet cüz’i bir paraydı. Eksilen parayı yine Başkan Ali Cenani Bey vermekte devam etti. Ali Cenani Bey'in mebus seçilmesi üzerine ki Antep Halep'in bir kazası olduğundan o zaman seçimler vilayet namına olduğu için bütün vilayetin mebuslarına Halep mebusları namı verilirdi.

Cemiyet başkanlığına ikinci başkanlığına ikinci başkan Abdullah Efendi (Hoca) seçildi. Abdullah Efendi çok kıymetli ve hamiyetli bir zat idi. Bütün bu aile çeşitli şekillerde memlekete hizmet eylediler. Merhum Faik Paşa Abdullah Efendi'nin küçük oğludur. Abdullah Efendi'yi İngilizler Antep’i işgal et­tikleri zaman Mısır'a sürgün ettiler. Ve orada senelerce kaldı ve hastalandı. Antep’e geldiği zaman çok yaşayamayarak vefat etti.

Ordu zabıtanın ilk günlerdeki cemiyet faaliyetleri gittikçe azalıyordu. Zira ordunun siyasetle iştigal etmemesi, hakkında mebusan meclisinde çok ateşli tartışmalar oluyor. Ve İttihat ve Terakki'nin muhalifi olan diğer partiler mesela (Hürriyet ve İtilaf) Partisi gibi, İttihadı Terakki'nin ordudan kuvvet aldığını ileri sürerek buna çok itiraz ediyorlardı. İşte bu sebeple ordu mensuplarının tesir ve nüfuzu gün geçtikçe eksiliyordu. Antep, İttihadı ve Terakki mensupları arasındaki yerli siviller vaziyete hâkim olmaya başladılar. Bunların başında Kethüdazâde (Göğüş) Ahmet Muhtar ve Hüseyin Cemil Bey ve Iztirapzâde (Barlas), Şefik Bey ,Celâl Kadri Barlas, o zamanın daha birçok münevver gençleri mevcut bulunuyordu. Nitekim Muhtar Bey ile Hüseyin Cemil Bey bütün ömürleri boyunca ittihatçılıktan ayrılmamışlardır.

Bu yüzdende iyi veya kötü hadiselere hedef olmuşlardır. İttihat ve Terakki Cemiyeti kurulduktan sonra Antep’te adeta bir fikir inkılabı zuhure geldi. Ona mensup bilgin kimseler sıra ile her hafta konferanslar vermek sureti ile cemiyetler hayatını bir fikir hayatı şekline soktular. İstanbul’dan gelen gazete ve mecmualar, bütün okunur, okurları da kulübe celp ve cezbediyordu. Konferansları dahi kulübe devam ettirmekte büyük rol oynuyordu.

Ve Antep’te İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kuvvetli olmasındandır ki burada Hürriyet ve İtilaf Cemiyeti kurulamadı. Harpten sonrada kurulan Müdafaayı Hukuk Cemiyeti yine İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin enkazı üzerine kurulmuştu.