— 1870’den 1014’e kadar Rüştiye devri
1— Aydınlı Hacı Mustafa: Kuruluştan 1907’ye kadar 37 yıl müdürlük yaparak, yaş haddinden emekli olmuştur.
2— Abdullah Necip Barlas: Kuruluştan 1907’ye kadar ikinci öğretmen, 1911’e kadar müdürlük olarak 41 yıl hizmet etmiştir. Yaş haddinden, emekli olmuştur.
3— İbrahim Hilmi Konuralp: 1911’den 1914’e kadar üç yıl okul müdürlüğü yaparak çalışmış, Halep Rüştiyesi'ne nakledilerek ayrılmıştır.
4— Abdülhamit Efendi, Sıtkı Alp, Atilla ve Hayri Öner de bu okulda yaş hadlerinden emekliye ayrılmışlardır.
Cumhuriyet İlkokulu öğretmenleri Gaziantep savaşı sırasında Kara Nazar'ın hanına -şimdi Dai Büyük Pasajıdır-giderek güya bir saat kadar ders görürlerdi. Fakat bir saat sonra aşağıya, bu hanın mağarasına inerek savaşta kullanılmak üzere kurulan fişek ve mermi, tüfek fabrikasında bu öğrencilere mermi ve fişek sildirilirdi.
Antep’in sukutunda ise o zaman şehrin işgal kumandanı General Abadi şehrin okullarını gezerken Sarı Mektep'e de uğrar. Teftişinden sonra o zaman okul müdürü bulunan Sıtkı Alp’a öğretmenlere bir cemi ile olmak üzere yirmi madeni altın verir. Fakat Sıtkı Bey bu parayı nezaketen yine iade eder. Ve şöyle söyler:
Bu okul bir halk mektebidir. Bize halk fazlası ile para verir. Binaenaleyh biz parayı alırsak halk bizi ayıplar der. Bunun üzerine Kumandan Abadi çekilir gider. Fakat bu seferde okula iki sandık içerisinde bon bon şekeri gönderilir. Ve çocuklara dağıtılması içinde rica edilir. Ne garip tesadüftür ki hiçbir çocuk bu şekerden tek bir tane yemez. Çünkü babalarını daha dün öldüren düşmanın şekeri nasıl yenirdi? Şekerler de geri döner, içinde zehir olmadığı ne malumdu?
Yine bir gün Fransızlar kendi bayramlarını tespit için şimdiki lise binasının oraya toplanmışlar ve bir merasim yapıyorlar. Bu merasime Antep’teki bütün okullarda davetli. Merasim saat dokuzda başlayacaktı. Yine Sarı Mektep'in öğretmenleri merasime katılmamak için bir çare düşünürler. Çare olarak da saatlerini bir saat geri alırlar. Kendi saatlerine göre saat sekiz otuzda yola çıkarlar ve tam kırk ayak sırasına geldiklerinde merasimin dağılıp diğer okulların geri döndüklerini görürler.
Hatta azınlık okullarından bir Ermeni okulu geçerken Ermeni öğretmenler Sarı Mektep’in okul öğretmenlerine şöyle söylerler:
—Geç kaldınız gülüm. Öğretmenler onlara şu cevabı verirler:
—Saatimiz geri kalmış biz farkında değilmişiz. Okul lise önüne geldiği zaman merasimin tamamen dağıldığını görürler.
Fakat Senegalli askerler yeni gelen bu okulunda şurup içmesi için şurup kâseleri dolu tepsileri getirirler ve öğrencilere vermek isterler. Ama tepsiler baştan nasıl girdi ise aşağıda da yine öyle dolu olarak geri döner ve tek bir öğrenci tek bir bardak şurup içmez.
Tabiidir ki bunlar haklı. Daha dün babalarını veya amcalarını, ağabeylerini, dayılarını öldüren bir düşmanın şurubu nasıl içilirdi. Bu hâli gören öğretmenlerin gözleri yaşarıyor. Esaren dağılmış olan merasim yerinden okul Kavaklığa yöneliyor ve Kavaklığa gider. Öğretmenler ise kendi aralarında para toplamak sureti ile bu alıngan öğrencilere bir telis dolu fıstık, badem çekirdek getirtirler ve dağıtırlar.
İşte bu devrenin o fedakâr öğretmenlerinin birçoğu hâlâ yetmiş yaşını aşkın bir halde hayattadırlar.
İbrahim Konuralp ne o zaman vardı ne de bu hadiseleri görmüştü.
CUMHURİYET İLKOKULU BİZE KİMDEN KALMIŞTI?
Derendeli Hacı Hüseyin Paşa’nın; Horasanlı olduğu zannedilen dedesi Ahmet Han, Horasan'dan ne zaman ayrılmış Anadolu’da, Darende veya diğer bir yere ne zaman gelmiş ve kaç tarihinde doğmuş ve ölmüş olduğu bilinmemektedir.
Hüseyin Paşa’nın Darende'de eski şehrin batı kenarından geçen Aşıdudu köyü yolu batısındaki türbesinde mezar taşının bir yüzünde:
—Ver likanı ana yarâp kim okur ihlâs ile
Ruh-u pâkine anın bir Fatiha, ihlas ile
Diğer yüzünde:
—Veziri asâf nazır idi cihanda
İbadıllahı eylerdi himâyet
Muvaffak oldu asârı kesire
Anın namı kesilmez tâ kıyamet
Ki sâl oldukça 1156
Fenadan ol bakaya kıldı rıhlet
Şeklinde yazıldığına göre Hüseyin Paşa’nın 1156 Hicrî tarihinde vefat ettiği ve türbesinin Darende'de olduğu bilinmekte ise de doğum tarihi ve Darende'ye nasıl, ne zaman geldiği henüz tespit edilememiştir.
Darende'de eski şehirde harap vaziyette bulunan cami, medrese, hamam, bedestenden ibaret külliyesinden anlaşıldığına göre bu şehri yeniden kuranlardan birisidir. Darende'nin bucak, köy ve kasabanın muhtelif semtlerinde değirmen, çayır, tarla ve bağları da olduğu mevcut vakfiyelerinden anlaşılmaktadır.
Bir rivayete göre Hüseyin Paşa kardeşi Hasan ile yeniçeri ocağına mensup olarak İstanbul’da 18’nci asır başlarında çıkan bir isyana isimleri karıştığı için fermanlı olarak İstanbul’dan çıkmışlar ve Urfa’da hemşerileri Mirahor (bilahare Kapucubaşı) Mehmet Ağa'nın yanına gelmişler. Mehmet Ağa'nın delaletiyle Hüseyin Ağa o sırada Urfa Valisi Maktuloğlu Ali Paşa’ya intisap ederek evvela Ali Paşa’ya kethüda (vali muavini) sonra damat olmuştur. (Maktuloğlu Ali Paşa Padişah II. Sultan Mustafa’nın kızı Safiye Sultan’ın kocası ve Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın oğludur.)
Ali Paşa Emirülhac olduğundan hac seferlerinde kendisine refakat etmiştir. Ali Paşa avdette yolda vefat edince, Hüseyin Ağa Emirülhac vazifesini ölümü halka hissettirmeden yapmış; bu hizmeti padişah katında makbul sayılarak kendisine vezaret rütbesiyle Urfa Valiliği ve Emirulhaclık verilmiştir. Ve Hüseyin Ağa, Darendeli Hacı Hüseyin Paşa namı ile anılmaya başlamıştı. (Darendeli Hanifi Hoca'nın Darende tarihinden) Hüseyin Ağa, Urfa Valisi Maktuloğlu Ali Paşa’nın kethüdası bulunduğu sırada Gaziantep’te cami, medrese, hamam, bedestenden ibaret vakıf külliyeti meydana getirmiştir. (Gaziantep’te Hüseyin Paşa Camisi, Hüseyin Paşa Hamamı, Zincirli Bedesten, Cumhuriyet İlkokulu altında ki Medrese Hacı Hüseyin Paşa’nın asarıdır.) Vakfiyeleri mevcuttur. Mütevellisi Hakkâri Valisi Hüseyin Ragıp Uğural’dır. İzmir ve Kadirli’de de (Karspazarı) Hacı Hüseyin Paşa; vakıflar tesis etmiştir. (Hicri 1130-1135 tarihlerinde)
Yine Hacı Hüseyin Paşa Urfa’da, yarı yarıya Ahmet Ağa isminde kendisinden sonra Urfa’ya vali olan bir zatla müştereken bir bedesten ile bir hamam yaptırmış ve bunu Urfa’da Kara Meydan'da yaptırdığı camiye vakf eylemiştir. (Hicri 1143)
Darendeli Hacı Hüseyin Paşa Revan Kalesi muhafızlığında, İzmir ve Musul valiliklerinde de bulunmuştur. Hicri 1308 tarihli Musul salnamesine göre: «1140 senesinde Musul Vilâyeti Valiliği Darendeli Hüseyin Paşa’nın uhdeyi iktidarlarına tevdi ve tevcih olundu; kendilerinin mütesadif oldukları zamanında fazaili bergüzide ve telifatı adide ve ahlak ve şemaili hamide eshabından «Fethullah bin Sebağ» nam bir zati alidir. Canin burada mevcut olduğuna vakıf ve müttali olduklarına menbi ekser evkatta beraber olduğu müsiilû bedel infisal dahi götürüp Darende beldesine müftü naspetmiş ve idaresine kâfi bazı esbab-ı intiaş göstermiştir.
Orada kendisi iyal ve evlat sahibi olduğu gibi kat’ı meratıp ve menazil ederek ricâl-i devleti aliye adadından ma'dud olmuş ve evladından nice ehl-i ulum ve maarif zuhur etmiştir. Zikr olunan Hüseyin Paşa def’ayı saniye olarak, 1142 senesinde Musul Vilâyeti Valiliğini istihsal ve ihraz edip buraya avdet ve icrayı ahkâm-ı hükümet eylemiştir.»
Darendeli Hacı Hüseyin Paşa’nın torunu İbrahim Paşa Osmanlıların Ruslarla yaptığı Kırım harplerine iştirak ve birçok yararlıklar göstermiştir. İbrahim Paşa da babası Yusuf Paşa ve dedesi Hüseyin Paşa gibi Darende’de vakıflar bırakmıştır. Hacı Hüseyin Paşa’nın Gaziantep’teki vakıflarının idaresi için torunlarından Namık Bey Gaziantep’te yerleşmiş ve burada Antep’in Güceylizâde ve Kâtip Hocazâde gibi iki köklü ailenin torunu Fatma Hanım ile evlenmiş, bu hanımdan doğan oğlu Hüseyin Ragıp Uğural birçok kaymakamlıklarda on yılda İzmir, Adana, Van ve Ankara Vali Muavinliklerinde bulunduktan sonra halen Hakkari valisi bulunmaktadır.
Ahmet Namık ve Hüseyin Gündüz isimlerinde iki oğlu, Fatma Büke ismin de bir kızı vardır.
Diğer taraftan yine Hacı Hüseyin Paşa’nın İzmir valisi bulunduğu sırada meydana getirdiği vakıf gayrimenkulleri idare etmek üzere torunlarından Abdullah Bey oğlu Namık Beyin ağabeysi Halit Bey İzmir’e yerleşmiş ve burada eski kaymakamlardan Necati Bey'in kızı Naciye Hanım'la evlenmiş, bu hanımdan Mustafa Necati ve Hüsnü isimli iki oğlu olmuştur. Mustafa Necati, Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu hazırlayan Kuvayı Milliye'de Atatürk’ün emrinde çalışmış, İstiklâl Savaşı kazanılıp yeni ve genç Türk Devleti kurulunca yeni Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin İmar ve İskân, Adalet ve Millî Eğitim Bakanlığını yapmış bilhassa Millî Eğitim Bakanlığı'nda kıymetli hizmetleriyle Türk inkılap ve milli eğitim tarihinde Atatürk ilkelerinin koruyucusu ve yapıcısı olarak haklı bir şöhrete sahip olmuştur. 1929 yılı başında vefat etmiştir.