Bu eski mabedimizi kimin ne zaman yaptırdığı belli değildir.

Okumuşların "Tahtani", genel olarak halkın "Tahtalı" diye adlandırdığı bu cami, Evkaf kayıtlarında "Tahtalû" olarak yazılıdır. Söylentilere göre vaktiyle şimdiki caminin yerinde tamamı ile ahşaptan ya­pılı bir mescit bulunmakta idi. Sonra bu mescit yıktırılarak yerine bugünkü cami inşa edilmiştir. Fakat eski adını mu­hafaza etmiştir.

Evliya Çelebi cami hakkında şu malûmatı vermektedir: (1)

”....ve Uzun Çarşı içinde Tahtani Cami gayet musanna ve müferrah binayı azim kebbe-i alileridir. Ve mihrap ve minberi tarz-ı kadim ve dilkkûşa camidir ve iki kapısı vardır. Biri sağdan çarşıya nazır ve biri kıble kapısı üzerindedir. Tarih budur.

Ammere hazel camiü'ş-şerifi bilenâm.

Osman Paşa emirü'l-ümera-i kirâm.

Vaka'a tarihehu min hatifi gaybülenâm

S. 971

Mescüdün üssise alet-takva bil, ilham

S. 986

Tercümesi şudur:

Kerem sahibi olan emirü'l-ümera Osman Paşa halk için bu camii şerifi imar etti. Mahlûkatın göze görünmeyenlerinden biri (Hatif) tarihini söyledi, öyle bir mescit ki onu gönlüne doğarak takva niyeti ile yaptı. (2)

Bu tarihte dikkati iki noktaya çekmekte. Birincisi: İlk mısrada cami denildiği hâlde, son mısrada mescit sözü geçmektedir. Mescit ve cami büyüklük ve gördü­ğü vazife bakımından ayrı ayrı şeyler olduğu hâlde niçin ikisini de kullanmıştır. Acaba her ikisinin de ibadethane oluşu göz önüne alınarak müteradüf manada mı yer almıştır. Şu hâlde kitabedeki mabet cami midir? Yukarıda bahsettiğimiz Tahtalı rivayeti doğru ise kitabe ve tarihin mescit için tanzim edildiğini kabul etmek lazımdır.

İkinci noktada: Birinci mısradaki (imar etti) ibaresi ile son mısradaki (yaptı) sözleridir. İmarı onarım manasına alırsak caminin 971’den evvel yapıldığını; yok ihya anlamına kabul edersek ilk yapılışın 971 olduğunu söylemek lazımdı. Yaptı kelimesine göre ikinci manada karar kılmak gerekiyor. Ve buna göre Tahtani Camii 971-986 yıllarında yapılmıştır diyebiliriz.

Şakir Sabri Yener (Gaziantep Kitabeleri) adlı eserinde (3) bu camiye ait aşağıdaki kitabeleri kaydetmekte ve bugünkü Türkçeye çevirmektedir.

Cami kapısı üzerindeki Arapça kitabe:

Lekad kâne Beytullâhi bissia’yi mamuren 1219.

Bugünkü Türkçesi: Allah’ın evi gerçekten çalışmakla mamur olur.

Yıkılan minaresi yerine yeni yapılan minarenin kitabesi:

Minare Beyti hakta nırana zeybi ziyver. Huda avnile kıldı ki tecdide müyesser. Gelip bir batiği ğayp Vesima dedi tarih Salât’i pencigâhta okur Allâhü ekber 1219.

Bugünkü Türkçesi: Minare, Allah evinin ne yakışıklı bir süsüdür. Allah kendi yardımı ile minarenin yenilenme­sini kolaylaştırdı. Vesim Hatif gelip tarihini söyledi, beş vakit namazda Allâhü ekber okur.

Caminin batı kapısındaki kitabe:

Salaya gel hulus ile der’i dergâh'ı hallaka

Huşûa sâ’yi mevkûr et edadafarzı itmâna

Gelip bu mısra’ı zibâ Vesime dilde tarihe

Gelür Ubbad çarsundan bu bâb’ı beyti İslama 1219.

Bugünkü Türkçesi: Hulusi kalp İle Allah’ın dergahına namaza gel. Engin gönülle farzı tamamı ile ödemeye çalış. Ey Vesir bu yakışıklı tarih gönlüme geldi, kullar çarşıdan bu İslâm evi kapısına ibadete gelirler.

Yine Garp kapısı üzerindeki kitabe:

Zehhî ra’nâ ve ferhunde bu nab’ı Hakk’ı mandûde

Buna medhûl olan ubbâd erer dereynde maksuda

Gelince yâd’i Zühdı’ye der'i Hakka güzel tarih

Bu sûk’i dilkûşâdân gelderi dergâhı mâbûde 1204.

Bugünkü Türkçesi: Bu hak kapısı ne güzel, ne yakışıklı, ne sağlam. Buna giren iki dünyada maksuduna erer. Zühtünün hatırına bu Allah evi kapısına tarih yazmak gelince şunu söyledi: Allah kapısına bu güzel bu şen çarşıdan gel.

Caminin Garp tarafındaki kapısında aynı taşta bulunan bu tarihlerin birinin 219, diğerinin 1204 olması tuhaf bir şeydir. Sayın üstadım Şakir Sabri Yener bu kitabeleri daha evvel Başpınar Dergisi'nde (4) neşretmişti. O zaman ikinci kitabenin tarihini 1214 olarak bulmuş ve ilk mısradaki (rana ve ferhunde kelimelerini okuyamadığından) bu okunamayan kelimeler herhalde aşağıdaki mısra 5 rakamının ilavesini amir bir kelimedir. Çünkü böyle olmazsa yukarıdaki tarihten beş adet noksan çıkıyor. Halbuki "her iki mısra aynı taşta yan yanadır” mütalaasını ileri sürmüştü. Bu defa tarih on sayı daha terk etmiştir.

(Gaziantep Kitabelerin)'den iktibasen aldığımız bu kitabelerden minare hakkında kullanılan (Tecdit) sözü evvel­kinin yerine yenisinin yapıldığını ifade ediyor. Zaten Şakir Sabri Yener bu mi­narenin yıkılıp sonradan yapıldığını kaydetmektedir. Fakat asıl cami kapısı ile Uzun Çarşı'ya açılan Garp tarafındaki kitabelerde bir tabir mi yahut mescidin camiye çevrilmesi neticesindeki bir yapı­mı mı gösteriyor, bunu anlamak imkânsızdır. Ancak bu kitabelerden Vesim ve Zühtü adında o devirde yaşamış iki şairin varlığını öğreniyoruz.

Evliya Çelebi'nin verdiği malûmattan caminin bir kapısının da güneyde bulunduğu anlaşılıyor. Hazır duruma göre vakti ile güney tarafta bir kapı bulunduğuna dair işaret yoktur. Bu kapının 1219 yapımında kalkması muhtemeldir.

Burada uzun müddet imamlık yapan Hafız Abdullah Efendi merhumun oğlu Abdülbasır'ın anlattığına göre caminin dördüncü bir kapısı da şark taraftaki eski Telgrafhane Sokağı'na açılırdı. Cami içinde bu kapı seviyesinde kadınlara mahsus bir taht vardı. Kadınlar buradan girip çıkardı. Şimdi taht mevcut değildir. KapI duruyor.

Vakti ile caminin kuzey yönünde 20 hücre ayrıca Kozluca ve Pişirici'de olduğu 20-30 merdivenle inilir bir kastel çimecek ve abdesthaneler bulunmakta idi. Sonraları burası doldurulmuş yüz numaraları yer altından dışarıya çıkarıl­mıştır.

Avluduki şadırvanda üçü yekpare, birisi parçalı olmak üzere dört amut ve bu amutların bir hikâyesi vardır. Hâlen kaledeki İmam Gazeli Türbesi vakti ile Sinner suluğunda imiş. Ticaret kervanları ile veya hac niyetiyle buradan geçen İranlı Şiiler tarafından ziyaret edilir. Hz. Hüseyin evladındandır diye kendini telef edenler olurmuş. O zamanki Hükümet Erkanı buna mâni olmak için türbeyi kaleye nakletmiş ve amutları Tahtani Cami'sine getirtmişler.

Tahtanı Cami ve minaresi Gaziantep savaşında bir hayli hasar görmüş ve harpten sonra tamir edilmişti. Fakat asıl tamirat şimdi yapılmaktadır.

Bütün bu izahlardan sonra yazının ilk satırındaki sualin cevabını kesin olarak veremedik. Bu düğümü Şer’i Mahkeme Sicillerinin mütalâası herhalde çözecektir.

1- Halkevi Broşürü, Sayfa 168

2- Halkevi Broşürü, Sayfa 168

3- Halkevi Broşürü, Sayfa 126