Ne acı şey. Yurt yüzüne dağılmış memleket evlatları sütunumuzda kimliğini ve fotoğrafını yayınladığımız merhumun, daha dergimiz çıkmadan ölüm haberini almamız doğrusu bizi çok incitti. Ona öldü dediler, bir türlü inanamadım. İçim sızladı. Ne de çok severdim. Oda beni.
Onda bir İngiliz ananesi kadar kuvvetli bir asilzade hissi vardı. Onda öyle bir memleket aşkı vardı ki, onu anlamak için çok içli ve alıngan olmak lazımdı. O bu memleketin ayrı ayrı, taşına, toprağına, havasına, hasılı her şeyine aşık idi. Ve meftundu. Öyle ki, ne Kerem Aslı’sına ne Aşık Garip Senem’ine ne de onun bu aşkı, tacını tahtını aşkı uğruna feda eden İngiliz Kralı VII. Edward’da vardı.
O şehri olan Antep’e geldiği zaman her seferinde şöyle bir Arasa’ya kadar uzanır, sağına soluna iyice bakar, âşina arkadaşlarının hemen yanlarına yaklaşır, onlarla dertleşir, adeta koklaşırdı.
O bazı sevdiklerine:
—Bu memlekete beni niçin mahrum ediyorlar bilmem ki, der, kendisine mâni olanlara adeta isyan ederdi.
Onda ayrıca insanlık vasıfları, vicdan kaynakları, hep bir araya gelmiş ve toplanmıştı. Bir hemşerisi kendi bulunduğu yerde veya başka bir memlekette kendini görse onun için bir mal bulmuş gibi sevinirdi. Hemen önüne düşer, onun iyiliği ile fenalığı ile dertlenir hallenirdi.
Onun hangi meziyetlerinden bahsedeyim, bilmem ki... O insanlığın, faziletin, kadirşinaslığın, milliyetperverliğin, vatanseverliğin bir örneği idi. Nur içinde yat Cevdet Güceylioğlu, Allah seni rahmetine boğsun.