Zaman zaman bu sütunlarda yayınladığımız bu önemli folklor mevzuuna, üstadım Şakir Sabri Yener’in Başpınar Dergisinin 101-102 sayılı nüshasında çıkan "İki Vakfiye" başlıklı yazısı dolayısıyla tekrar dönmek lâzım geldi.
Bundan 10 sene evvel, sayın üstadın teşvikiyle folklor derlemeleri ile uğraşmaya başladığım sırada bahsettiği fermanı bende görmüş ve bir suretini almıştım. Bu münasebetle halk arasında (Samşıhoğlu) diye anılan "Şeyh Mehmet Muhittin" ile Yavuz Sultan Selim arasında geçen efsanevi hikâyeleri tesbit eylemiştim. Şimdi bu notlarımı yayınlıyorum.
Yavuz Sultan Selim, Mısır Seferi'ne giderken mıntıkamıza gelince Samşıhoğlu'nun adını işitmiş, konuşmak üzere onu nezdine davet eylemiş. Gelen adamlar şeyhi bağda bulmuşlar. Samşıhoğlu, mevsimi olmadığı hâlde ziyaretçilerine bir salkım üzüm ikram etmiş. Üzümü yemeye başlayan sultanın adamları, her habbenin kopuşunda yerine birkaç tanesinin yeniden zuhur ettiğini hayretle görmüşler. Bu suretle küçük salkım birkaç misli büyümüş, yerinden kaldırılmaz bir hâle gelmiş. Sultanın adamları maksatlarını anlatarak şeyhi birlikte götürmek istemişler ise de o: "Ben arkanızdan gelirim." diyerek başından savmış. Dâvetciler, şeyhi padişaha birlikte götüremediklerinden müteessir bir hâlde dönerlerken, onun kendilerinden önce otağdan içeri girdiğini görmüşler.
Şamşıhoğlu ile Yavuz arasında geçen diğer konuşma:
Yavuz, Mısır Seferi'ne giderken Sam köyü civarında bağ budamakta olan Samşıhoğlu'na rastgelerek hâl,hatır sorduktan sonra, mevsimi olmadığı hâlde ondan üzüm istemiş. Şeyh, " Buyurun padişahım." diye kuru çubuğun birine dahra ile vurmuş. Üzerinden henüz buğuları çıkan bir salkım üzüm uzatmış. Bu hâli gören Yavuz da elini kuşağının arasına sokarak sıcak suları damlayan iki içli köfte vermek suretiyle Samşıhoğlu'na mukabele etmiş; iki eren konuşmuş, hâl soruşmuşlar.
Yavuz "Mısır Seferi'ne gidiyorum, himmetin benimle beraber olsun şeyhim." diye veda edip ayrılmış.
Mısır cenginin en kızışık anlarında, gayıpten zuhur eden yüzlerce dahra ve kuru bağ çubuğu düşman saflarında müthiş bir telefat yapmış ve panik uyandırmış. Bu hâli müşahede eyleyen Yavuz seferden dönüşünde Samşıhoğlu ile tekrar görüşmüş. Ona "Dile benden ne dilersen." diye sormuş. Muhatabı da "Sam'ın aşarını dilerim." cevabını vermiş. Yavuz, Sam'ı Şam anlayarak Şam uzaktır; Haleb'in aşarını vereyim deyince şeyh, Şam'ın olmayıp oturduğu köyün yani Sam'ın aşarını istediğini belirtmiş. Bunun üzerine Yavuz, Şakir Sabrı Yener'in yayınladığı birinci fermanı vermiş, bu ferman her padişah tarafından yenilene yenilene devam etmiş, nihayet umumî harbin ikinci yılında bu hak kaldırılmıştır.
Şıh Mehmet Muhittin sözü geçen fermanlarını aldıktan sonra Sam Camii'ni inşaa ettirmiş, Tutlu Hamamı'nın yarısı ile Sam köyünden 5 adet tarlayı buna vakfetmiş.
Samşıhoğlu ailesinden Hasan Dede adında bir zat Hicrî 955 tarihinde Tantani Camii içindeki tekke ve medreseyi yaptırmış. Buna şimdi, Ankara Oteli ve Garajı adını alan eski Pekmezci Hanı'nı ve civarında bulunan 26 dükkânı, Kilci Mezeresi köyünde Başkırt mevkiinde birkaç tarlayı vakıf olarak tesis etmiştir. Bilahere Pekmezci Hanı ve dükkânlar yandığından yerine meydanda bir bostan ikame edilmiştir. Bu medresenin ilk müderisi Mevlana Emin isminde bir zattır.
Yavuz'un ferman verdiği Şeyh Mehmet Muhittin'in ceddi Şeyh Abdurrahman Erzıncanî içinde şöyle bir hikâye anlatırlar:
“Sam köyü garbında şimdi (Küçük Pınar) adı ile anılan kaynak bir gün kuruyuvermiş. Halk Şeyh Abdurahman Erzincanî'ye başvurmuşlar. Şeyh asası ile pınarın gözüne vurunca ilkin altın çıkmış[1] bunun üzerine Yarabbi ben altın istemedim, su istedim diye müracaat etmiş. Altın kayıp olmuş su çıkmış. Pınar, eskisi gibi kaynamaya başlamış.[2]
Cemil Cahit GÜZEL
[1] Bu hikâyenin başka çeşitleri Şeyh Fetullah Şah Veli ve Şirvani Camii'ni yaptıran (Şirvanî Hazretleri) için anlatılır.
[2] Bu pınar hâlen halk tarafından mukaddes addedilir, içindeki balıklara dokunulmaz. Hocamız Ömer Asım Aksoy’un Gaziantep’te Eti Eserleri adlı ufak risalesinde konumuz pınar hakkında şu satırlar vardır: “Bu havuz, Dülük Baba tepesinin dibinde olup meşhur Dülük Mihrabı'nın yerini tayin ediyor. Buralara tam tipik olmayan bir tarafı kırılmış bir abide bulunmuştur.