Şimdiye kadar çıkarılan Eti eserleri arasında bu derece mükemmeli yoktur.

Gaziantep tarihi hakkında etüt yapmak isteyenler için "Dülük", ileriden beri nazarı dikkati celbeden bir mevzu olmuştur. Şehrin yakınında olan "Dülük" mevkiinde ve "Dülük Baba" tepesinde ara sıra âsâri-ı atîka bulunmuş ise de bunlara dair, salahiyetli Türk âlimleri tarafından şimdiye kadar esaslı tetkikat yapılmamıştır. Otuz sene evvel, Gaziantep Amerikan Koleji'nde bulunan ve 1906'da Gaziantep’te vefat eden Amerikalı Charles Sanders'in Dülük hakkında bir risale yazmış olduğunu öğrenince dostum Amerikalı Mister Isely'den bu risaleyi bulup bize vermesini rica etmiştim. Mumaileyh, hem Mister Sanders'in 1902 tarihinde yazdığı bu risaleyi buldu hem de bu mevzu üzerinde bizi daha ziyade tenvir edecek olan diğer bir kitap üzerine nazari dikkatimizi celbetti. Bu ikinci kitap, 1930 tarihinde neşredilmiş olup 335 sayfadan ibarettir; "The Hittite Empire" yani "Hitit İmparatorluğu" adını taşıyor. Fakat daha ziyade Eti âsâr-ı atîkası hakkındadır. Muellifi, Liverpool Dârülfünunu Âsâr-ı Atîka Profesörü John Garstang'dır. Bu zat da 1911 senesinde Antep'te tetkikatta bulunmuş, bilhassa "Sakçagözü" civarındaki "Caba Höyük'te" hafriyat yapmış ve bulduğu âsâr-ı atîkanın fotograflarını aldıktan sonra bu asarı tekrar toprak ile örtmüştür. Bu kitabı ve içindeki kıymetli, nefis âsâr-ı atîka fotograflarını görünce, 50 kilometre garbınızda sağar ve dilsiz yatan höyüğün ihtiva ettiği hazineden derhal Valimiz Akif Bey Efendi'yi haberdar ettim. Hemen mahallinde hafriyat yaptırıldı ve eserler meydana çıktı. Diğer taraftan Mister Isely ile beraber Sanders'in ve Garstang'ın eserlerinden lazım gelen yerlerini tercüme ettik. Buraya derç ettiğimiz fotograflardan ekserisi Garstang'ın kitabından kopya edilmiştir.

Bu iki zatın tetkikatından belli başlı noktaları hulâsaten naklediyorum:

1- Dülük

Gaziantep'in 12 kilometre şimalinde; Antep Maraş yolunun şarkında ve Dülük höyüğüne yakın bir yerdedir. Şimdi, büyük bir höyük ile birkaç eski taş ocağından başka bir şey görülmüyor. Civarındaki Sam köyünde mukaddes addedilen, duvarlı bir havuz vardır; içindeki balıklara da halk ilişmez. Bu havuz, Dülük Baba Tepesi'nin dibinde olup meşhur Dülük mihrabının yerini tayin ediyor. Burada tam tipik olmayan, bir tarafı kırılmış bir abide bulunmuştu. Nâkıs olmasına rağmen bu abidenin "Jupiter Dolichenus'a" ait olduğu anlaşılıyordu. Bunun hakkında ise kâfi derecede malumatımız vardır; ilâh bir elinde Yıldırım sembolü, diğer elinde iki ağızlı bir balta tuttuğu hâlde bir öküz üzerinde tasvir edilir. (Şekil:1)(*) Öküzden sarf-ı nazar, bu ilâh Etilerin Fırtına İlâhı olup "Teşşüp" ismini taşır. Zincirli(**)' de bulunan Teşşüp (Şekil:2) gibi kısa entari giyinmiştir. Ayakkabısının ucu yukarı kalkıktır. Başında mahrutî bir külah olup nihayetinde yuvarlak bir kısım vardır. Sakalı mürabba kesilmiştir ve birkaç kertik hâlindedir. Burun uzun ve doğru, gözler büyüktür. Saç, arkada uzunca ve örülmüştür. Uzun bir kama taşımaktadır. Bir elinde üç kıvılcımlı bir şimşek, diğer elinde balta tutmaktadır.

FOTOĞRAF: (Şekil: 1)

Öküz üzerindeki Teşşüp'ten ibaret olan Dülük Jupiteri'nin Cenubî Anadolu’da ve Suriye’de bir arkadaşı vardı ki o da aslan üzerinde tasvir olunurdu. Aslan ilâhe, Etiler bu havaliye gelmeden evvel burada yerli olarak mevcuttu. Birçok asarda, bu aslan ilâhenin öküz ilâh ile birleşmiş bir çift olarak gösterilmesi bu asarın eti istilâsı üzerine yapılmış olduğunu ispat ediyor.

Ezcümle, şimdi Viyana Müzesi'nde bulunan Munbuç parası üzerindeki resimde bunu sahareten görüyoruz (Şekil: 3) İki ilâhtan birisi erkek olup öküzler üzerinde oturuyor, diğeri kadın olup aslanlar üzerinde oturuyor. Bu resimlerdeki usul, Malatya ve Eyükte(*) bulunan ilâhlara benzer.

FOTOĞRAF: Şekil 2

FOTOĞRAF: Şekil 3

Muhtelif merkezlerin ibadetlerini mukayese edersek anlayacağız ki merkezi Eti dini, Dülük'te kökleşmişti.

Dülük Jüpiteri ilâhının heykeli veya bura ait yazı yalnız Antep'te değildir. Bu ilâhın ayini, Roma ordusundaki Anadolu ve Suriyeli askerler ve tacirler vasıtasıyla ve birinci asırdan itibaren şarktan Avrupa'ya ve bütün Roma dünyasına geçmiştir. Hatta Roma'da "Aventin" Tepesi'nde, Roma hükümdarlarından Antonius Pius (Milâttan sonra 139 -161) zamanında yapıldığı muhtemel olan bir Dülük heykeli vardır ve Avrupa'daki Dülük ibadet ve ayinleri vasıtasıyladır ki asıl olan şarktaki Dülük ibadetinin mahiyeti anlaşılabilmiştir. Avrupa'nın 84 yerinde Dülük Jupiteri ilâhının heykeli ve yazısı vardır. Bunun 14'ü Almanya'da, 8'i İngiltere'de, 9'u İtalya'nın muhtelif yerlerinde ve 20'si nefsi Roma'dadır.

Avrupa'nın Dülük Jupiterlerinde kıyafet az çok değişmiş ise de hayvan üzerindeki şahsın bir elinde iki ağızlı balta, diğer elinde şimşek tutması değişmemiştir. Mamafih diğer garp ilâhlarıyla Dülük mezcedilerek yeni şekillerde çıkmıştır.

Gaziantep Dülük mevkii, Romalıların dört yolunun birleştiği yerdi. Bu yollar Samsat, Birecik, Urfa, Maraş ve Antakya'dan geliyordu. Şimdiki Dülük köyünün yakınındaki höyükten her eşen sütun, taşlık ve kayadan oyma mezar bulur.

2- Caba Höyük

Gaziantep'in 50 kilometre garbinde bulunan ""Sakçagözü köyünün yakınındadır. Milattan 800-1000 sere evveline kadar Aksu ve Karasu vadisinde dört Eti krallığı vardı:Zincirli, Sakçagözü, Maraş, Hacıbeyli. Etiler, Suriye'ye inerlerken, Aksu ve Karasu vadilerinden geçmişlerdir. Şimalde Maraş'ı, cenupta Antakya ve Halep'i, derenin şimalinde Zincirli'yi ve şarkında Sakçagözü merkez ittihaz etmişlerdir. Sakçagözü daha eski idi. Ve çok ahalisi vardı. Adana havalisinden şarka geçtikleri vakit de yine Zincirli ve Sakçagözü'ne uğrarlardı. Şu halde Zincirli ve Sakçagözü iki istikamette de yol uğrağı idi.

Profesör Garstang'ın, Sakçagözü'deki Caba Höyük'te tetkikatta bulunmasına sebep şudur:

Şimdi Berlin'de Vorderasiat Müzesi'nin 971 numarasında bulunan "Kralın Aslan Avı" manzarası bundan otuz- otuz beş sene evvel muhtarın konağında bulunarak oraya götürülmüştü. (Şekil: 4)

FOTOĞRAF:(Şekil: 4)

Bu taş üç parçadır. Kral ve ağlebi ihtimale göre kâhini, bir arabaya çift at koşmuşlardır. Birisi sürüyor, birisi oka çekiyor. Hem atlar hem insanlar zırh giyinmiştir. Başlarında miğfer yoktur. Saçları görünüyor, Asur saçlarına benzer, her iki şahsın elinde çifte dizgin vardır. Arabanın önünde güzel bir aslan vardır. Aslanla araba arasında üçüncü bir şahıs vardır ki kısa bir elbise giyinmiştir. Ayağında bir sandal vardır. Bir elinde bir balta, diğerinde bir mızrak tutuyor; mızrağı aslanın sağrısına sokmuştur. Bu, ihtimal ki krala yardım eden bir ilâhtır. Aslanın başında ve göğsünde çok tüyleri vardır. Ağzı açıktır, dişleri görünmektedir. Bu aslan hem yeni bulunmuş aslanlara hem de Maraş aslanına benzer. Aslanın önünde dördüncü bir şahıs vardır ki zırh giyinmiştir. Başındaki şapkası yarım küre şeklindedir.

Bu üç taştan anlaşılıyordu ki Sakçagözü yakınında bir kralın sarayı vardır. İste hafriyatın sebebi budur. Bu civardaki höyüklerde henüz yazı bulunmamıştır, fakat bulunması muhtemeldir. Bulunduğu zaman bize Şark tarihi hakkında çok malcmat verecektir. Birkaç höyükte sondaj yapılmıştır ve anlaşılmıştır ki Etiler gelmeden evvel burada yine medeniyet vardı. Bu resim milattan evel 8-9. asra aittir. O zaman Etilerin kuvveti düşmekte idi. Bu resim, Asurîlerin derece-i tesirini göstermek cihetinden mühimdir.

Eyük'teki asar ile bunlar mukeyese edilirse mimarîde ve din remizlerinde Asurîlerin ne dereceye kadar tesir yaptıkları anlaşılır.

Bu tesirlere rağmen sonuna kadar Etilerin eseri açık görülmektedir. Sakçagözü yanındaki "Caba Höyük" hafriyatında bulunan kale 120 metre uzunluğunda, 100 metre enindedir. (Şekil: 5) Şimalîgarbî tarafı dik olduğundan kale duvarı biraz içerdedir.

FOTOĞRAF: (Şekil: 5)

Kapısı da cenubîgarbîdedir. Bu kapıda evvelce abideler vardı; belki de yukarıda bahsettiğimiz "Aslan Avı" oradan çıkmıştı. Kale duvarının içi küçük, dışı büyük taşlardan yapılmıştır. Boğazköy'deki büyük kale gibi. Duvarın kalınlığı dört metredir. Birkaç metre de bir, bir metre daha çıkmış burçlar vardır. Köşelerde burçlar daha kuvvetlidir. Duvarın kalınlığından yüksekliğinin altı-yedi metre olacağı anlaşılıyor. Profesör bunu dört metre kadar eşmiştir. Duvarın altı, Boğazköy'deki gibi büyük taşlardan yapılmıştır. Kralın sarayı kapısında mühim abideler bulunmuştur; şöyle ki: Saray kapısının iki tarafında cesameti tabiîyesinde iki aslan duruyor. (Şekil: 6) Bu aslanlar musattah değildir. Baş ve bedenin yarısı mücessemdir. Bu aslanlar çok mahfuz kalmıştır.

Diğer Eti eserleri gibi aşınmış, bozulmuş değildir. Bu saray her ne kadar tali derecede ise de bütün Şark eserlerinde bu eserlerden daha mükemmeli yoktur. Aslanlar sivri dişleriyle adeta insana hücum edecek hissini veriyor. Aslanın yanında ve dış duvarda kartal başlı ve dört kanatlı insan vücutlu bir ilâh vardır ki Asuri eserlerine benzer. (Şekil:2) Bunlar, mütenazıran her iki tarafta vardır. Bu ilâhtan daha geride iki insan var. Ortada da hurma ağacına benzer bir ağaç görülüyor. Bu şahıslar telkih yapıyorlar. Başlarında fese benzer bir şey bulunmaktadır. (Şekil: 8) Onun üzerinde de yuvarlak bir top ve iki tarafta iki boynuz vardır. Bu da Asurî eserlerine benzer. Bu insanların başı üstünde çok şualı bir yıldız ile bir ay vardır. Müellif diyor ki Türklerin ay-yıldızı bundan alınmış olması muhtemeldir. Aslanın arkasında bir sfenks, (Şekil: 9) onun sfenks arkasında bir adam vardır. Bu tamamen Eti eserine benzemiyor; Maraş ve Kargamış'taki eserlerden farklı olarak saç çok aşağı sarkıyor ve yüzü Anadolu Etilerinin eserleri kadar sert değildir. Başındaki başlık asker miğferine benzer, üstünde bir top var, kanatlarını açmamış, kapamıştır; arka kısmı da aslandır. Kuyruk yukarı kalkmıştır; kuyruğunun nihayeti bir kaz başına benzer. Sfenksin arkasındaki adam, bir cihetten çok mühim bir abidedir. Etilere daha ziyade benzer; Etilerin Anadolu'daki eserlerinde olduğu gibi entari giyinmiştir, alttan gömlek bile görünüyor.

FOTOĞRAF: (Şekil 6)

FOTOĞRAF: (Şekil:7)

Kolunda bilezik, ayağında pabuç var, yüzü biraz kaba amma gözler tamamen büyümüş, dudaklar kalındır. Sakalı sfenksin sakalına benzer. Saçı da Etilerin saçı gibidir. Sağ elinde bir kadeh var. Duvarın döndüğü yerde iki hizmetçi vardır. Bunlar da çok mükemmel kalmıştır. Pabuçların ucu azıcık yukarı dönmüştür (Şekil: 10)(*) Birincisi bir elinde sinek kovacağı diğer elinde bir kayış tutuyor. İkincisi bir elinde doğan kuşu tutuyor. Diğer elinde kuşu tekrar çağırmaya mahsus ve sallayacak bir şey görülüyor. Her iki adamın da üzerinde birer bıçak var.

FOTOĞRAF: (Şekil: 8)

Kapının açıklığında ve ortada tuhaf bir çift sfenks var. (Şekil: 11) Birisinin başı kaybolmuştur. Zincirli'de bunun eşi bulunmaktadır. Bu sfenksin arkasında beşinci bir ayak var; bu, Eti eserleri hakkında yeni bir şeydir. Sfenks'in başı Eyük'teki sfenkse biraz benzer; yüzü dolu, dudakları sağlam, gözleri boştur. İhtimal ki vaktiyle gözlerin içine kıymetli taşlar konmuştu. Saç uzun ve örülmüştür. Sfenksin de yanında yanmış kemik ve kül bulunduğundan bu saray ihtimal ki üstündeki bina yıkıldıktan sonra mezbaha olarak kullanılmıştır. 1911'de bu höyükteki işini bitirdikten sonra Professör "Songras Höyüğü'nü" eşmiştir.(*) Diyor ki: heykel bulamadık, fakat birçok Eti eserleri bulundu. Bunlar Etilerin en büyük kralı olan 18. Daynesti sülalesinden Subbiluliunia devrine (milâttan 1400 sene evvele) aittir ki höyükten 10 metre aşağıdadır. Birçok kiremit parçaları elde edilmiştir. Bunun devri tamamen tayin edilebilmek için diğer höyüklerden alınacak parçalarla karşılaştırılmak lâzımdır.

Troad'dakilere benziyor. Sakçagözü, Zincirli'den daha eskidir. Milâttan 15 asır evvel Sakçagözü büyük bir şehirdi; Zincirli bir köydü. 1463'de Boğazköy'deki Etilerin sefirleri, Mısır'ın 3. Thothmes'ini karşılamaya giderken belki buradan geçmiştir.

FOTOĞRAF: (Şekil 9 ve 10): Caba Höyüğün alt tabakası cilalı taş devrine aittir.

İşte her iki müellifte muhtasara aldığımız malamat.. Profesör Garstang'ın kitabı bize yalnız malûmat vermedi; toprak altında gizli duran bir defineyi de kazandırdı. Bu mühim kitap vasıtasıyle o kıymettar eserlerin meydana çıkmasıyla yardım etmiş olan Mister Isely'e teşekkür etmeyi bir borç telakki ederim.

Gaziantep:

25 Mat 1934

Halkevi Reisi Ömer Asım

FOTOĞRAF: (Şekil 11)


(*) Bu tasvir Wiesbaden Müzesi'ndedir. İsmi Zeus of Doliche'dir.

(**) Zincirli: Gaziantep mülhakatından, Fevzipaşa civarındadır.

(*) Eyük: Çorum ile Boğazköy arasındadır.

(*) Gaziantep, Berecik, Urfa, Maraş ve havalisinde yerli deriden yapılan ve "Yemeni" denilen bir nevi ayakkabı giyilir ki bunların ucu yukarı kalkıktır. Şekilleri de resimdekine benzer.

(*) Songras: Caba Höyük yakınında ve o civarın en büyük höyüğüdür. 50 metre yüksekliğinde ve çok diktir.