Antep Maarif İslamiye Cemiyeti, takriben 1313 yılında kaymakam İsmail Paşa zamanında kurulmuştur. Bu yıla gelinceye kadar Türk İslamlar için hiçbir ilkokul yoktu. Bütün çocuklar ilk tedrisata mahalle hocalarında, ondan sonraki tahsiline Antep’te tek okul olarak mevcut bulunan Rüştiye’de devam ederlerdi. Halbuki o zaman şehrin muhtelif semtlerinde Ermenilerin 5-6 tane muntazaman ilkokulları vardı. Bu okulların binaları ders levazımı, hocalarının aylıkları ve sair bütün idare masrafları hep Ermenililerin gelenlerinin bu uğurda verdikleri yardım paraları ile temin edilirdi. Bu ilkokulları bitiren kız, erkek Ermeni çocukları Amerikalıların daha evvel tesis ve idare ettikleri yatılı kız kolejlerinde tahsillerini devam ettirirlerdi.
Bir gün ders yılı sonunda Kız Koleji'nin tevzi mükafat merasimi dolayısı ile okul idaresi Ermenilerle beraber Antep Türk ileri gelenlerini ve hükümet erkanını da bu merasime davet etmişlerdi. Merasimde kız talebeler tarafından nutuklar söylendi, musikiler çalındı ve öğretilen kanun bilgileri o zamanın ad'i teşkilatına göre temsili mahiyette gösteriler halinde tebarüz ettirildi. Ermeni kızlarının tahsil sahasında gösterdikleri bu muvaffakiyet ve bilgiler orada hazır bulunan Türklerin çok gücüne gitti.
Ermenilerle Türkler arasındaki nispetsiz kültür seviyesini gözleri ile de görerek bundan çok müteessir olarak elem duymuşlardı. Zaten eğitim işlerine çok hassas olan Antep Kaymakamı İsmail Bey bu heyecandan istifade etmişti. Mevzubahis toplantıyı müteakip belli zevatı İsmail Bey hemen bir araya getirerek konuştu. İslam Türk çocuklarının da onlar gibi muntazam okutabilmek gayesiyle bir cemiyet kurulmasına karar verildi. Böylece Maarif-i İslamiye Cemiyeti doğmuştu.
Başta kaymakam olmak üzere bu cemiyet ilk olarak yardım paraları toplamaya başladı. Aynı zamanda da şehrin içinde ve etrafında tasarruf edilmeyen sahipsiz, boş bazı arsaları bu cemiyete mal etmişlerdi. Toplanan paralarla hem bu arsalar üzerine irad getirir, akarlar yaptırmışlar, hem de bir Balıklı'da bir iki kapulu han yanında, bir de Dibağhane'de Alinacar Cami'nin içinde olmak üzere üç ilkokul açmışlardı. Bu okullar birçok talabe okutmuş, buralardan çıkan çocuklar Rüştüye Okulu'na devamla orta tahsillerini de bitirmişlerdir.
Cemiyetin temin ettiği akarların değeri milyonla ifade edilecek kadar hakikaten mühim bir servet haline geldi. Bu mülklerden bazılarını aşağıda gösteriyorum:
- Maarif Bahçesi: Şehrin en mümtaz yerinde halen yazlık kahvedir fakat bu bahçenin içinde evvelce geniş ve muntazam birde gazino ve tiyatro binası vardı. Bu bina Milli Mücadele'de Ermeniler tarafından yakılmıştır.
- Maarif Hanı: Bu da şehrin piyasa mahallinde on bin metrekareye yakın geniş saha üzerinde yapılmış taş binadır.
- Maarif Hanı ile belediye arasındaki geniş arsa: Burası da çok kıymetli ve her türlü inşaata müsait.
- Arasada Osmaniye Kasteli etrafında yine şehrin en kıymetli çarşısında yekdiğerine muttasıl 13 tane dükkan.
- Bugünkü spor sahasının kısımı azamı.
- Tuz Hanı'nın arkasında halen Saman Pazarı denilen gayet geniş arsa, bu arsada bugün çok kıymetlidir.
- Eski Harat Pazarı'nda 2-3 dükkan.
- Oturakçı Pazarı'nda 8-10 dükkan.
Bunlardan başka hatıra gelmeyen bazı mülkleri de vardı. İşte bu mülklerin gelirleri, üç okulun bütün masraflarını ve hocalarının aylıklarını fazlası ile idare ederdi. Meşrutiyet inkılabından sonra, ilk tedrisat işlerinin devlete geçmesi üzerine evvelce Maarif Umumiye Nezareti'ne ait olan ve Sarı Mektep denilen Rüştiye Mektebi'nin idare ve masraflarını "Maarif-i İslamiye Cemiyeti" üzerine almış, burasını 10-15 yıl yaşatılmıştır.
Takriben 930-931 yıllarında, cemiyetin bütün mallarını özel kanun mucibince vilayet özel idaresine intikal ettirmek isteyen vali ile cemiyet mümessilinin arası açıldığından bu malları özel idareden kaçırırcasına Ankara’da teşekkül eden Türk Maarif Cemiyeti'ne bunlardan başka hatıra gelmeyen bazı mülkleri de vardı. İşte bu mülklerin gelirleri üç okulun bütün masraflarını ve hocalarının aylıklarını fazlası ile idare ederdi. Meşrutiyet inkılabından sonra, ilk tedrisat işlerinin devlete geçmesi üzerine evvelce maarif umumiye nezaretine ait olan ve Sarı Mektep denilen Rüştiye Mektebi'nin idare ve masraflarını "Maarif-i İslamiye Cemiyeti" üzerine almış, burasını 10-15 yıl yaşatmıştır.
Takriben 930-931 yıllarında cemiyetin bütün mallarını özel kanun mucibince vilayet özel idaresine intikal ettirmek isteyen vali ile cemiyet mümessilinin arası açıldığından bu malları özel idareden karırcasına Ankara’da teşekkül eden Türk Maarif Cemiyeti'ne temik ettiler.
Dayı Ahmet Ağa merhum da vefatı sırasında ikamet ettiği evi refikası hayatta kaldığı müddetçe içinde oturmak ve vefatından sonra yine Maarif İslamiye Cemiyeti'ne intikal etmek üzere vakfetmiş ise de bu hak dahi yukarıda izah edilen mallarla birlikte Türk Maarif Cemiyeti'ne intikal etmiştir.
Yalnız şurası şayanı şükrandır ki, sonradan Türk Maarif Cemiyeti bu malları tasfiye ederken bunların en kıymetlileri olan Maarif Hanı'nı, Osmaniye Kasteli civarındaki 13 dükkanı, Belediye Hanı bitişiğindeki geniş arsayı ve daha bazı yerleri, o zaman belediye reisi bulunan Hamdi Kutlar çok ucuz bedellerle Gaziantep Belediyesi'ne mâl etmiştir.
Vakti ile Antep hayırseverlerinin bağışları, mütemadi gayret ve fedakarlıkları ile meydana gelmiş ve Antep’te muntazam okullarda mutemadi tahsilin ilk temelini atmış olan "Maarifi İslamiye Cemiyeti"nin bütün malları ne yazık ki elden çıkmıştır.
Halbuki bu mallar bugün elde bulunmuş olsaydı ayni maksat ve gaye uğruna ne hizmetler yapılmaz ne başarılar sağlanmazdı...
Bu bilgi Nafi Erkılıç’ın not defterinden alınmıştır.