(Geçen sayıdan devam)
Sikkelerin üzerindeki levhaların menşeinin Asuri oldukları kanaatindeyiz. Birçok Asuri silindirlerinde küçük mühür mahiyetindeki eserleridir. Bazıları ise resimli olurlar. Muhtelif hayvanlar üzerinde ayakta duran bir erkek tanrı görünür. Elbisesi bir tunik dizlere kadar uzanan bir mantodan ibarettir. Aynı şekilde birçok kabartmalar Asuri ve Hitit abidelerinden birçoğu üzerinde görülmektedir. Binaenaleyh hiç şüphe kalmıyor ki Tarsus’ta bulunan sikkelerin tipi bu şehre Asuriler tarafından getirilen bir mezhebin ilahlarından birinin resmidir. Bu ilahın (Sandan) bazılar da bunun Şimşek Tanrısı (Raman) olduğunu söylemektedirler. Velhasıl klasik zamanda bu tanrının Baal olduğu ve sonra bunun Zeus adını aldığı muhakkaktır. Eskiden Doliche şehrinde bu tanrıya ait meşhur bir mâbed bulunuyordu. Ve bu mâbed Zeus Dolichenius adı ile yad ediliyordu.
Romalılar zamanında bu tanrı meşhur olmuş ve Roma’da kendisine biri (Esouilin) diğeri (Saventin) tepeleri üzerinde olmak üzere iki mâbed tesis edilmişti. Antoninler arasından itibaren mezhebi bütün Roma İmparatorluğu'na yayılmıştır. Bilhassa muharipler tarafından kendisine çok tapılırdı. Birçok abidelerde bir boğa üzerinde gösterilen bu tanrı bazen de bir keçi üzerinde ayakta olarak tasvir edilir.
Bilhassa Macaristan’da Kömlöt şehrinde bulunmuş olan ve Peşte Müzesi'nde muhafaza edilen bir alçak kabartma (Bas — Reller)'de görülen Zeus Dolichenius Tarsus sikkelerinde görüldüğü gibi üç köşeli bir çerçeve içine alınmıştır. Ve kaidesinde Lovi Dulcheno’ya ithafı bulunmaktadır. Timsallerin az çok değişmiş olmasına rağmen bu kabartma Tarsus sikkeleri mukayese edildiği vakit aralarındaki benzerlik birdenbire göze çarpar. Ve ikisinin de menşeinin aynı şarkî ilâhî olduğuna hiç şüphe kalmaz. Babelon bu husustaki izahâtına şu şekilde devam etmektedir:
Asurilerin birçok mühürleriyle silindirleri üzerinde muhavvil bir hayvan üzerinde tasvir edilen bu erkek ilâh aynı zamanda Kappadoca’da ve Suriye’de bu şekli andıran Hitit heyketıraşı eserlerine tesadüf edilir. Tarsus sikkeleri üzerindeki resimlerin bunlarla müşabeheti çok şayanı dikkattir. Bu ilâh belki de Asurilerin (Herakles'i sayılan ve Tarsus şehrinin müessisi olan Sandan) olduğu zannedilmektedir. Çivi yazıları metinlerinde Yıldırım Tanrısı gibi gösterilen (Raman) Tanrısı olabilir.
"Etienne de Byzancs”a göre bu ilâhın Commagene’deki "Doliche” şehrinde meşhur bir mâbedi olduğundan kendisine bu ad verilmiştir. Roma İmparatorluğu devrinde Zeus Dolichenius Suriye’nin en meşhur ilâhlarından biri olmuştur. Bunun içindir ki Roma’da da yukarıda ismi geçen iki tepe üzerinde kendisi için iki mâbed yapılmıştır. Ve Antoninler asrından itibaren bu mezhep imparatorluğun bütün vilayetlerine yayılmıştır. Bunun içindir ki Afrika’da, Dacia'da, Cormania ve Büyük Britanya’da bugün hala izlerine tesadüf edilmektedir. Bu ilâha ait olarak bulunan kitabeler üzerinde şu yazılar okunur.
Juppiter Optimus Makimus Dolichenus Deus Acternus. Commagenorum bazen kaidesinde de şu yazılar okunur:
Heliopotitanus, Adiabanus ve Adio assuritanus.
Bu son tabirler birer coğrafî sıfattır. Bu Tanrı muhir ilah olup ekseriya askerlerin adaklarını kabul edermiş. Zeus Dolichenius abideleri meşhur Seidl tarafından derlenmiştir. Bu ilâh bazı âbidelerde "Jünon Dalichena" ile birlikte bir keçi üzerinde ayakta durur. Bu abidelerden bir tanesinde Marsilya’da bulunmuş olup bugün Stuttgart Müzesi'nde mahfuz bulunmakta olup kaidesinde şu yazı vardır:
” Deo Dolichenio.” Gerek bu eserden gerek Macaristan’da bulunan eserden Seidl, (Roscher) gibi âlimler Dolichenus’dan uzun uzadıya bahsederler. Hülâsa bu ilâhın menşei Şark'tır. Yanında bazen görülen Jünon Kolichena’nın da Asurilerin Astarta dedikleri güzellik ilâhesinden başkası olmadığı muhakkaktır. (1)
Jüpiter Dolichenus'un Hititlerin fırtına ve yıldırım ilâhı olan (Teşup) olduğunu Hitit âbide ve yazılarıyla uğraşanlar kabul etmektedirler.
"Suriye antikaları" adlı makalemizde bu mesele etrafında hayli malûmat vermiştik. Hanri Seyrig’den tercüme ettiğimiz bu makaleyi ehemmiyetine binaen aynen yazalım:
Suriye Antikaları (x)
Jünun Dolichenien’den Eionysos’a
Bir buzağı üzerinde ayakta duran ve iki başlı balta ile helezonlu bir ok demetini tutar görülen Jüpiter Doliche’nin şekil ve sûreti oldukça sabittir. Halbuki refikası Junon'unki çok değişir. O suretteki daha pek az bir zaman önce ilk modeli tayin ve tespit etmek imkânsız görülüyordu. İki yeni kabartmaya dayanan aşağıdaki notlar bu karışıklığı gidermek maksadını taşımakladırlar.
Aynı zamanda Doliche mâbedinin saklamış olduğu mâbudlara ait fizyonomisini, Avrupa’da mezhebi yayılan ve Garp'ta bulunmuş olan bazı tasvirlerde göstermeye ve bu çift Tanrı'yı şimdiye kadar yapılmamış bir şekilde ve açık tarzda izaha ve bin yıl ve hattâ bundan da eski bazı Suriye tasvirlerine bağlamaya çalışacağım.
Doliche ilâhesi çok kere bu Mabudayi yapan sanatkarların acemiliği yüzünden bir doğurmamış inek şekli verilmiş olan bir dişi geyik üzerinde ve ayakta tasvir edilmiştir. Bir defasında da (Cybele) mezhebi tarzına hiç uymayan bir dişi arslan üzerine binmiştir. En nihayet bazı abidelerde de bir ala geyik sırtına bindirilmiştir ki benim de burada saymak ve mütalaa etmek istediklerim bunlardır.
-Sahtekâr Ligoriu tarafından tavsif edilen tunç lablet,
Solda sol eliyle iki başlı bir balta sağ eliyle bir asa tuttuğu halde bir buzağı üzerinde Jüpiter; sağ tarafta sağ eliyle bir asa, sol eliyle yuvarlağımsı bir ayna tuttuğu halde bir alageyik üzerinde Junun Jüpiter Dolıchcen’den Junun Assrienne’e ithaf.
2- Hollandalı Martin de Semid, 1550 Senesinde Kirinaldeki Kardinal Ferrari’nin bağında mahrutî çamlarla dolu olan bir mezbah önünde bir nevi potur geymiş barbar bir ilâhın üzerine binmiş olduğu bir buzağı, onun karşısında da bir tepecik üzerinde bir koç olması muhtemel olan bir hayvanı temsil eyleyen bir hafif kabartma görmüş olduğunu naklediyor. Aynı kabartma yine o zamanlarda (Pighius) tarafından görülmüştür. Bu kabartma De Shcmid’in tavsifine uymaktadır. Yalnız bu tanrının beline kadar muhafaza edilmiş olduğunu gösteriyor. Gövdenin bulunması, De Schmid’in yalnız poturunu zikretmiş olmasını izah eder.
(X) Bu yazı Syria Mecmuası'nın XIV. No. ve 1933 yılı Kasım nüshasının 368-380 sayfalarında çıkmıştır. Çevirmeye ve aslına sadık kalmaya elimden geldiği kadar çalıştım. Seyrig'in bu incelemesi Antep'imizin tarihini aydınlatmak için değerlidir.