Evkaf sicilinde Aliyyünnacar Camii olarak kayıtlıdır. Halk arasında Annacar Camii adları ile anılır. Evliya Çelebi Seyahatnamesin'de de (Ali Neca) şeklinde yazılıdır. Bursa'da Ulu Cami'nin Ali Nacar adında bir mimar tarafından yapıldığı söylenir. Bizim Ali Nacar'la Ulu Cami'nin aynı adam mıdır diye aklımıza bir sual gelmektedir. Camilerini yapılış tarihleri bu tereddüdü gidermektedir. Zira Ulu Cami, Hicrî 820 yılında inşa edilmesine mukabil bizimki daha öncedir. Ancak Ulu Cami mimarının bizim Ali Nacar'ın soyundan olduğu düşünülebilir.

Cami Tabakhane semtinde, Alleben Deresi'nin sol sahilindedir. Hangi tarihte yapıldığına dair elimizde bir vesika yoktur. Fakat eski mabetlerimizden birisi olmak lazım gelir. Aynî tarihinin 7. cildinin 147'inci sahifesinde Leyhi Zülfünün adında fıkıhta üstat bir zatın Alinacar Cami'nde imamlıkla ders okutmakla meşgul olduğu ve Hicrî 779 senesi Şabanında Gaziantep Meşahiri adlı kitabın 54’üncü sahifesinde bahsedilir. Buna göre cami, en az Hicrî 777 tarihinden önce yapmıştı.

Caminin yapılışına dair, rahmetli pederden şöyle bir hikâye dinlemiştim.

Ali adında bir sabancı bir cami yaptırmak istiyor. Ancak Böyle bir eserin helal para ile inşası lazımdır. Parasının helal olup olmadığını anlamak için şöyle bir yola başvuruyor: Bir sapan ağacını ustalıkla oyarak, altınları içine dolduruyor, ağzını kapatıyor. Alleben'den sel geçerken içine bırakıyor. Ağaç, suların akışına kapılarak uzaklaşıyor. Günler geçiyor, bir gün bir Nurganalı omuzunda bir ağaçla ve saban yapılması dileği ile Ali'ye başvuruyor. Adam getirilen ağacı görünce derhal tanıyor, parasının helallığına kanaat getirerek mabedin inşasına girişiyor.

Nacar marangoz demek olduğuna, sabancı ile arasında meslekî bakımdan yakınlık bulunduğuna göre eserin adı ve yukarıki hikâyeden cami ile keser kullanan bir adamın alakası muhakkaktır.

Eski cami zamanla harap olarak bundan 150 sene önce Kepkepoğullarından Hacı Mustafa delâleti ile yeniden inşa edilmiştir.

Sayın Asım Kepkep bu olayı şöyle hikâye etti:

Ali Nacar Cami hem küçük hem de harapçadır. Hacı Mustafa bu harap cami yerine daha büyüğünü yaptırmak kararındadır.

Halk da istiyor ki bu hayırlı işe kendileri de katılsınlar. Fakat Hacı Mustafa kendi parası ile yaptırmakta ısrar ediyor. İşe başlıyor, her gün zubunun cebine doldurduğu paraları ameliyeye tevzi ediyor. Bir müddet sonra cebindeki paranın arttığını fark ediyor. Nihayet bir gün halktan birinin kendi meşgulken cebine para attığını seziyor. Bunun üzerine bir müddettir devam eden artışın sebebini anlıyor, hemen zubunun ceplerini diktiriyor, paraları koyun cebine koyuyor.

Bu hadiseden birkaç gün sonra cami avlusunda üç tane sahipsiz katır bulunuyor. Dellâl bağırtılıyor, sahibi çıkmıyor, Keyfiyet Müftü'ye haber veriliyor. Müftü katırları satıp, bedelin camii yapımına harcanmasını söylüyor.

Katır hikâyesinin aslı şudur: Cami inşaatına para vermek hususunda Hacı Mustafa ile halk arasındaki ihtilâf üzerine halk Müftü'ye şikayette bulunuyor.

Müftü Hacı Mustafa’nın haberi olmadan cebine para atın, paranız hayır işe sarf edilmiş olur diyor. Cep dikilme olayı üzerine katır işi tertipleniyor. Yapı ikmal edildikten sonra Hacı Mustafa Cami'nin yine eski adla anılmasını bilhassa istiyor. Bu sebeple tanzim edilen kitabelere adını geçirmiyor.

Camiye ait kitabeler şunlardır: ([1])

Mihrap üzerinde,

Dü des'in ref’ile tarih oku Nâfi ol âmâde ([2])

Halâsa gel niyaz eyle bu mehrabı mücallede 1233

Cami avlusunun Kuzey kapısı üzerinde:

Abdes al bu camiye tarih oku

Eyler isen bab-ı mevlaya duhulü esselâ 1232

İç kapı üzerinde:

Dergâhına hak edince davet

Lâzım gelir eylemek icabet

Bir arifi dehir dedi tarih

Açıldı zalâte babı rahmet 1243


[1] Gaziantep kitabeleri Şakir Sabri Yener sahife 14

[2] Nafi büyük hemşerimiz Münif Paşa'nın babasıdır.