Şehrin bu feci vaziyette tazyiki sırasında o zamana kadar bitaraflıklarını muhafaza ederek siperlerinden ateş etmemiş olan Ermenilerden de bir mektup aldık (15 Ağustos 921). Bu mektupta, şehir Fransızlara teslim edilmediği takdirde Ermenilerin de muhasamata iştirak edecekleri bildiriliyordu. Ermenilerin nakz-ı ahdi üzerine şehir büsbütün sıkışmış bir vaziyet almıştı.
Esasen diğer cephelere yetecek efrat yok iken bir de Ermeni cephesi çıkmış oluyordu.
Ermenilerin nakz-ı ahd mektubu üzerine bir kere de efkâr-ı umumiyeyi anlamak lüzumu hissedildi. Ve bütün halk Kara tarla Camisi'ne toplandı. Bu içtimada, mahdut birkaç kişinin şehrin teslimi mütalâasında bulunmasına mukabil kahir bir ekseriyet müdafaada ısrar ettiğinden, harbe devama karar verildi.
15 Ağustos’ta, erzak ve cephane noksanlarını ikmal için iki tabur piyade bir bölük süvari ve bir batarya top himayesinde Fransızların erzak kolu Akçakoyunlu’ya hareket etti. Ve bu suretle muhasara hattı zayıfladı. Ve düşman Dülük Tepesi'ni tahliye ederek hatt-ı muhasarayı daralttı.
O sırada, 24'üncü Türk Alayı da bir kısım millî kuvvetler ile Rumevleğe gelmişti. Düşman hatt-ı muhasarasının bu zafiyetinden bilistifade, Göksüncük’te bulunan mıntıka kumandanı İrfan Bey tarafından toplanan millî kuvvetlerle bir taarruz tertip olundu. Nizip yolunun tarafeyninden ve Cünüt Tepesi'nden bir kısım millî kuvvetlerle 24’üncü Alay, Maraş yolunun tarafeyninden Nizip yoluna kadar olan kısmından da yine bir kısım millî kuvvetlerle 25'inci Alay, 18-19 Ağustos 920 gecesi taarruz ettiler. Taarruz, şehir dahilindeki kuvvetlerin de yardımıyla bilhassa Cünüt sırtlarında inkişaf etti ve buradaki düşman kuvvetleri tard edilerek bir bereş açıldı. 19 Ağustos sabahı dahildeki kuvvetlerin de yardımı ile Hacıbaba, Çıksorut tepelerine taarruza devam edilerek buralardaki düşman kuvvetleri de atıldı. Ve bu suretle şehrin şark ve şimal kısmı, açılmış oldu. Bu harpte de Türk kadınları, ateş altında mücahitlere su ve cephane yetiştirdiler.
Elde mevcut kuvvetlerle muhasarayı idame edemeyeceğini anlayan düşman, bütün kuvvetlerini Düztepe ve Kurbanbaba'da topladı. İkinci bir muhasara için Fırka Kumandanlığı'ndan fazla kuvvet istemeğe mecbur oldu.
Şehrin cenup sırtlarında ve Kolej'de toplanmış olan düşman kuvvetleri, 21 Ağustos’ta hariçteki kıtaat üzerine bir hareket icra etti. Dört tabur piyade, bir süvari bölüğü, bir sahra ve bir dağ bataryasından mürekkep olan bu kol, saat 3.00’te şimali garbi istikametine hareket ederek İbrahimli, Erikçe, Mezra üzerinden sabahleyin Sam köyünü tuttu. Ve Dülükbaba Tepesi'nde, şehirden çıkan bir kuvvetle tutulmuş olduğundan, şiddetli bir harp vermeye mecbur oldu.Geceyi Sam'da geçirdi. 22 Ağustos’ta Karahöyük, Etebek ve Dülük’ü işgal etti; 23 Ağustos’ta Beylerbeyi üzerinden Antep’e geldi. Bu harekât hakkında, İkinci Kolordu vesikasında şöyle yazılmaktadır:
"21 Ağustos’ta alınan tertibat ile, Maraş havalisinden cem ve celp edilmekte bulunan Kuvâ-yi Milliye'nin vurudiyle Fransızların tazyik ve Fransızlar için şimale karşı münferit bir nokta-i istinat teşkil eden Garaf binasına yeniden taarruz musammam iken, düşman şafaktan evvel bir huruç koluyla İbrahimli, Dülükbaba istikametinde taaruz etti. Gece geç vakit avdet ettiğim Sam karyesi, sabahleyin hemen de düşman piyade ateşi altında kalmış idi. Kuvây-i Milliye kâmilen dağılmış, düşman Dülükbaba'yı işgal ile Sam ziyaretine doğru ilerlemekte idi. Ele geçen cüz'î perakende efrat ile düşman tavik olunarak çekilindi.
Düşmanın Dülükbaba'ya taarruzu üzerine Araptar Karyeli (Boynu oğlu Memik Ağa) namındaki kahramanın kumandasında iki yüz kişiden mürekkep bir kuvvet kasabadan sevk ve düşmanın arkasından gönderilmiş ve düşman Dülükbaba hizasında iken hakim Dülük Tepesi'ni harikulâde bir suretle işgal ve Fransızlar müşkül bir vaziyete dûçâr etmeye muvaffak olmuş ise de Memik Ağa'nın yaralanması, hariçteki kuvvetlerin kâmilen çekilmiş olması ve kasaba huruç kuvvetinin susuz ve irtibatsız kalması mühim bir muvaffakiyet istihsaline mani olmuş ve Memik Ağa kuvveti düşmana oldukça zayiat verdirdikten ve bir miktar tüfek ile otomatik ığtımam ettikten sonra şehre avdete mecbur olmuştur. Düşman pek müşkül vaziyette kaldığından 20-21 Ağustos gecesi Sam karyesini dairen madar tahkime başlayarak geceyi orada geçirmiş ise de elde kuvvet kalmadığından hiçbir şey yapılamamış, bu kuvvetleri toplamak üzere karargâh gece Karabıyıklı Hanı'na gelmiştir.
21 Ağustos’ta elde kalmış olan ve kahraman bölük denen 50 mevcutlu Abidin Efendi müfrezesi ve eczacı Lütfü Bey'in 200 mevcutlu müfrezesi Sam istikametinde tahrik olunmuş ve düşmanın Sam karyesini tahliye ve Dülük köyüne hareketi görülmüş ise de ciddî bir muharebe yapılamamış ve uzaktan keşif kolu müsademesi tarzında mutekabil silahlar atılmış ve düşman bugün Dülük Tepesi'ni işgal ederek bunun himayesinde geceyi Dülük köyü ve sırtlarında geçirmiştir. Tarafımızdan tekrar işgal edilen sam karyesinde erzak ambarımızın yağma edildiği ve Fransızların açlığına delâlet edecek birçok hasar görülmüş ve huruç hareketinin bilhassa iaşe temini maksadı ile icrasına hüküm olunmuştur.”
Bu harekâta ait yazılara tarafımızdan ilâve edilecek bir şey varsa o da, Antep’ten çıkıp Dülük'ü müdafaa eden kuvvetlerimize, Antep’in kahraman Türk kadınları tarafından düşman ateşi altında Dülük eteklerine kadar su yetiştirmiş olmasıdır.
Sam harekâtından sonra Fransız kumandanlığı bir de Büyük Kızılhisar'a hareket yapmağı kararlaştırmış ve yine üç taburlu bir kol teşkil edilerek Kolonel Anderya kumandasında Kızılhisar'a sevk edilmiştir. 26 Ağustos 934’te bilâmukavemet Kızılhisar’a giren bu kuvvet ertesi gün Ballıkaya'da bulunan müfrezelerimiz üzerine bir hareket icra etmiş ve oradaki müfrezeleri daha geriye atmaktan başka bir şey yapamamıştır. Bu kol, 28 Ağustos’ta Antep’e dönmüştür.
Fransızlar hariçteki kuvvetlerle uğraşırken, şehir dahilinde ehemmiyetli hazırlıklar yapılıyor ve bir kış muharebesine tahammül edilebilecek tertibat alınıyordu:
1-15,5’luk toplara mukavemet edebilecek surette tahkimat yapılabilmesi için bir istihkâm müfrezesi teşkil edildi.
2-Yıldırım Taburu köylü efrat ile takviye olundu.
3- 25. Alay 1. Taburu'na (120) mevcutlu 1. Bölük (Kartal beyin bölüğü) şehre getirildi.
4-Birkaç millî müfreze şehre sokuldu.
5-Antep Taburu'nun mevcudu 300’e iblâğ edilerek cephelere tevzi olundu.
6-Biri askerî, diğeri mülkî iki iaşe komisyonu teşkil olunarak bütün asker ve millî kuvvetlerin Yıldırım Taburu'ndan iaşesi kararlaştırıldı.
7-Bütün cepheler telefonla merkeze bağlandı.
8-Memleketin ileri gelenlerinden nüfuzlu zevat, zahire ve asker toplayıp Antep’e sevk etmek üzere harice gönderildi.
9-Müdafiinden başka şehir halkının harice çıkarılması kararlaştırıldı. Bu karar mucibince zengin olanlar para mukabilinde, fakirler parasız olarak vesikalarla harice çıkacaklardı. Harp edemeyecek ahalinin harice çıkması hem iaşe işini kolaylaştıracak, hem de her an devam eden mütemadi bombardımanla verilmekte olan insan zayiatını azaltacaktı. Bu karara bir kısım mücahitler itiraz ettiler ise de kendilerine vaziyet anlatılarak ikna edildiler.
Bugünden itibaren şehirden bir hicrettir başladı. Düşman şehre gelen yollara hâkim olduğundan hicret geceleri şehrin şimal mahrecinden yapılıyor ve harice çıkan kafileler ara sıra düşmanın ateş baskınına da uğruyorlardı. Bu suretle elli binden fazla nüfustan dörtte üçü çıkarak şehir dahilinde 13.000 küsur nüfus kaldı. Bu hicret ağustos ayının son günleri ile bütün eylül ayında devam etti. Şehirden hicret eden halk Nizip, Maraş, Besni ve Malatya’ya gidiyorlardı.
Bugünlerde Antep’teki Fransız kuvvetlerinden Kolonel Anderya kumandasında; 5 tabur piyade, 1 batarya sahra topu, 1 batarya dağ topu, 1 adet 15,5’luk top, 2 bölük süvariden mürekkep bir kol teşkil edilerek, eylülün birinde Nizip’e hareket etti.
Rumevlek sırtlarında önüne çıkan millî müfrezeleri dağıttıktan sonra üç konakta Nizip’e yetişti. İki gün Nizip’te kaldıktan ve Birecik’e doğru istikşafta bulunduktan sonra Tılbaşar üzerinden Antep’e döndü. Tılbaşar, Zıramba ve Mezre'yi, nüfreze kumandanı Sadık Efendi'nin malıdır bahanesiyle yağma ettikten, bu köylerin davar ve mevaşilerini gasp eyledikten sonra eylülün yedisinde Antep’e döndü. Nurgana civarında millî müfrezelerle karşılaştı. Ve bunları fazla kuvvetle ric'ate mecbur ederek ordugâhına çekildi.
2 Eylül’de Ökkâş Bahri Bey kumandasında 200 kişilik mürettep bir müfreze tarafından Sarımsak Tepe'ye bir taarruz yapıldı ise de zayiat vermekten başka bir netice alınamadı.
20 Eylül’de 5. Fırka kumandanı Kenan Bey bir alay ile Antep cephesine geldi ve Fransızların Akçakoyonlu'ya giden erzak kollarını sıkıştırmaya başladı ise de o sıra da Urfa’da Millî Aşireti reisi isyan etmiş olduğundan onun üzerine gitmeye emir aldı ve gitti.
Cephe kumandanı Salâhattin Adil Bey bu sıralarda sıkışık bir vaziyette bulunan Adana cephesine gitmiş, hariçteki kuvvetler İrfan Bey'in yerine mıntıka kumandanı tayin edilen Hüsnü Bey'in emrine verilmişti. Mıntıka karargâhı da Bedir köyde bulunuyordu. Hariçteki kuvvetler düşmanı şehirden atacak veya erzak kollarını durduracak bir kudrette değildi. Ancak çete harbi ve düşmanı taciz suretiyle Antep’e yardım edebiliyorlardı.
Bir kış harbi için şehrin en ziyade müîtakır bulunduğu erzak ve cephane ihtiyacı mıntakada kâfi miktarda erzak ve cephane bulunmadığından temin edilememiştir. Bütün bu devre içinde şehre ancak 40-50 sandık cephane ile iki üç yüz silah ithal edilebilmiştir. [1]
Mevcut kuvvetlerinin şehri muhasaraya kifayet edemeyeceğini anlayan düşman, şehre cebrî bir hücum icrasına da cüret edemiyordu. Hücumu cebrî icrası fikrine Anderya, Fransızlara nazaran "Suriye ve Kilikya Muharebatı” adlı kitabında (sayfa 77) şunları yazıyor:
“Bazıları şehre karşı bir hücumu cebrî icrasını tavsiye ediyorlardı. Antep’e geldiğimizin daha birinci gününden itibaren bu mesele düşünülmekte idi ve sınıf-ı muhtelife kumandanları ile birlikte mutalaa ve tetkik edilmiş idi. Türk istihkâmatı, mütahassıs ve vakıf zabitan vasıtası ile dakik bir surette keşif ve tetkik ve ateş temerküzleri vasıtası ile ayrıca taharri ve keşif ateşleri icra edilmiş idi. Mıntıka kumandanı ile Ermeni gurubu kumandanının ve muhabirlerin malûmatı da tahlil edilmiş idi. Fakat netice-i karar şu olmuş idi ki, topçu hususunda hali hazırda malik olduğumuz zayıf vesaitle yapılacak bir cebrî hücum bütün muvaffakiyet ihtimallerine malik değildi.
Hatta şehrin muhitindeki istihkâma kadar girildiği farz edilse bile, bir Türk şehrinin ve betahsis Antep’in mürekkep olduğu dar sokakların karışık yığınları arasından ilerleyebilmek gayrimümkün olacak idi.
Diğer taraftan, hepsi Fransa’da harp etmiş olan piyade kumandanlarının mütalaası da bu hareketin insanca bize çok pahalıya mal olacağı merkezinde idi.
Bu şerait dahilinde bir hücumu cebrî fikri zarurî olarak terkedilmiş idi."
Bu vaziyet karşısında düşman şehri topçu ateşiyle taciz ve teslim almayı düşünüyor. Ve bunu da fazlasıyla yapıyordu.
Düşmanın bu taciz ateşi sırasında bizimkiler de boş durmuyordu. 10,5’luk cebel obüsü ile 7,5’luk toplarımız cephane tedarik ettikçe İbrahimli sırtlarından düşman karargâhını bombardıman ediyorlardı.
11 Eylül’de iki tabur piyade, bir süvari bölüğü ve 6,5’luk bir bataryadan mürekkep bir düşman kuvveti 10,5’luk topumuzu esir etmek maksadıyla İbrahimli üzerinden Sam'a kadar bir keşif taarruzu yaptı ise de toplarımız daha evvel ric'at etmiş olduğundan bir şey yapamadan geri döndü.
Her hafta Akçakoyunlu'ya giden bir Fransız erzak kolunu hariçteki kuvvetlerle şehirden gönderilen müfrezeler Rumevlek sırtlarında taciz ediyorlardı. Düşman, bu tacizata mâni olmak için erzak kafilesinin hareket edeceği ve Antep’e döneceği günler bir taburla Cünüt Tepesi'ni tutmaya mecbur kalıyordu. Düşman hem kafilelerini tacizden kurtarmak hem de Nizip yolundan şehre erzak ithalini men etmiş olmak için 27 Eylül’de iki tabur kuvvetle Sarımsak Tepe'den Cünüt'e kadar şehrin şark tarafını da ihata etti.
Cünüt Tepesi'ni istirdat etmek için bu günlerde (30 Eylül, 1 Teşrinievvel) dahilden ve hariçten ayrı ayrı müteaddit taarruz icra edildi ise de düşmanı atmak mümkün olamadı.
Eylül'ün son günlerinde Fransız kumandanlığının Özdemir Bey'e yazdığı bir mektup üzerine bir muhabere kapısı açıldı. Bundan istifade ederek şehirde birkaç günlük bir sükûnet tesisi düşünüldü. Muhabere uzatıldı. Özdemir Bey'le Fransızlar arasında bir mülakat icrası da takarrür etti ise de mülakatın yerinin tayininde çıkan ihtilaf yüzünden yapılamadı. Ve düşman, 5 saatlik mütareke devresi (25 Eylül öğleden sonra) hariç olmak üzere bombardımanın arkasını kesmedi.
Mektuplar ve her gün tayyarelerden atılan beyannamelerle şehrin alınamayacağını anlayan düşman, bir de hücumu cebrî icrasını tecrübe etmek istedi ve 5 Teşrinievvel'de Çınarlı'ya bir taarruz yaptı.
[1] Antep Harbi'ne dair yazılmış bir kitapta şehre miktarı kâfi erzak göndermediğinden dolayı Hüsnü Bey itham olunuyor.
Bir Türk kumandanının mevcut olduğu hâlde şehre erzak göndermemesi imkânını vârit görmediğimizden, bu hususta o sıralarda Bedir köyde mıntıka karargâhında bulunan salâhiyetli zevatın malûmatlarına müracaat etmeyi lüzumlu gördük ve aldığımız malûmat kanaatimizi teyit etti: Hüsnü Bey, şehre erzak idhalini çok istemiş; fakat mevcut erzak hariçteki kıtaatı ancak idare edebildiğinden bu arzusunu yapamamıştır.