Mülakat No: 8
(Buraya kadar olan mülakatımızda, kutlu olan ilm-i şerif olan musikinin tarifini inceleyerek, açıklayarak sunmuş oluyoruz.)
Yaman Dede, birinci ve ikinci mısraları ile ilm-i musikinin geniş çapta yaptığı tarifinden sonra üçüncü mısrada bu kutlu konunun kaynağını bildirmektedir. Şöyle ki:
1-"İnleten nay-ı...”deniliyor... Bu, nay vasıtasıyla "musiki beyanatı” yapan demektir.
2- Yukarıda sunulan üç tarif üzerinde gereken değer verilerek durulduğu takdirde, bir kavram (idrak) atmosferi hasıl olur ki bu atmosfer "musiki beyanatı” deyimini okurlarımıza mülayim kılacaktır.
2-"Musiki beyanatı " deyimi, musikinin kendine göre bir lisan olduğunu kendiliğinden ifade etmiş oluyor. Gerçekten de öyledir -paragrafları, cümleleri vardır.
4- Bu düşünce tarzının tabii neticesi olarak: (I) Erbabı arasında "ney çalıyor" denmez; "ney üflüyor" denir. Burada üflemek, musiki ile beyanat vermek manasındadır. (Bu noktada Mevlâna, şahane bir surette daha ileri gider şöyle der: Neyzen ney üflemiyor; o, neyden buseler almaktadır! Bu şahane işaret, buraya sadece teberrüken kaydedilmiştir; şöyle bir işitilmiş olsun diye kaydedilmiştir. Üzerinde durmayacağız; çünkü, buse konusuna girmek gerekecektir. Şimdilik bu konunun dışında seyir ediyoruz.) (2) Mevlâna’nın "Mesnevi" isimli eserinin başlangıç mısrası bu yönden manalandırılmalıdır. O mısra şudur: "Neyin söylediklerini dinle" (Ney vasıtasıyla yapılan musiki beyanatını dinle). (3) Klâsik bestakârlardan Çorapcızade’nin Uşşak bestesinin semin mısra-ı şöyledir:
NEY, NEVA EYLER; KEMAN, İNLER; DÖVER TEF SİNESİN.
Bu şu demektir: Ney’e figan ettiren, keman’a inleten; tef’e göğsüne göğsüne vuran birisi gerektir. Aksi takdirde ney olur bir düdük, keman olur bir çalgı, tef olur bir şıngırtı. (4) Mevlevi büyüklerinden Şeyh Ahmet Remzi Efendi’nin şu beyti, bu vadide ne kadar muhkem, ne kadar düşündürücüdür:
NEY'İN NEVASINA BAİS OLUR MU ÖZ HEVESİ
ERİŞMEYİNCE ANA "SAHÎBÎ NEFES” NEFESİ
Bu şu demektir: Ney nihayet nedir? Bir musiki aleti... Bir "sahib-i nefes" gerektir ki, ney neva eylesin; ney musiki beyanatına vasıta olabilsin.
Yukarıdaki dört madde ile şu hükme varmış oluyoruz: Musikinin kaynağı tabiidir ki insandır. Nay (veya herhangi bir musiki aleti), "sahib-i nefes” (sülûkta olan insan)'ın elinde, kutlu olan bir ilim bakımından yapılan beyanata vasıta; sanatkârın elinde sanat ifadesine vasıta olmuş olur.
Burada bir istasyon yaparak "firak” ve "visal” e geçelim: Bu kelimelerin umumi kullanıştaki manaları malûmdur. Lâkin tasavvuf bakımından manaları başkadır. Tasavvuf’a göre firak, sülukta olan bir insanın "kemal” e erişmek için içinde bulunduğu hal (aşıklık hali); visal "kemal” e erişen bir insanın içinde bulunduğu hal (maşuklûk hali)'dir.
Ne kadar enteresan bir nokta... Okurlarımın dikkatini çekmeliyim: Yapıcı olmada aşıkın rolü ne ise, maşukun rolü de odur. Bundan ötürüdür ki "hal" sahibi bu iki insan arasında, çok yerinde olarak, bir ayırma yapılmaz. Şüphesiz bunun nedeni vardır. Burada açıklanmasına girmeyeceğiz. Seyrimiz dışındadır... (Dört numaralı mülâkatımızda tasavvuf felsefesinin aşkı yerine göre tarif ettiğine işaret edilmişti. Aynı veçhile aşık ve maşuk kavramlarının da yerine göre tarif edildiklerine işaret etmeliyim.)
Şimdi bıraktığımız istasyona dönelim ve Yaman Dede’nin üçüncü mısrasına gereken ifadesini verelim. Buna yüzümüz vardır: "Sahib-i nefes,,, nay vasıtasıyla (veya herhangi bir musiki aleti vasıtasıyla) yaptığı musiki beyanatında, aşık ve maşuk kavramlarını açıklar ki, bunlar insanı yapıcı kılacak yeğene iki "hal"dir. Yani bu iki halden biri içinde olmayan bir insan yapıcı olamaz; çünkü buna yüzü yoktur.
Bu mısraın açıklanması kolay olmadı; zaten olamazdı da... Böyle bir konuyu bu kadarcık olsun işleyebildiğimden kendi hesabıma memnunum. Okurlarım fikirleri incelemekte, birbirine bağlamakta ihtimal güçlük çekeceklerdir. Bu tabiidir. İhtiyaç duyan okuruma fikirlerin seyrini şifahen açıklamaya hazırımdır. Bu görevimdir.
Bundan sonraki mülakatta son mısraya yöneleceğiz. Bununda açıklanması ile eğer mümkün olursa, o mülâkat son mülâkat olacak, bu suretle bu işi sona erdireceğiz.
(Devamı var)