Kurbanbaba’nın zapt edilmesiyle Kolej'e ve Ermeni mahallâtına hâkim tepeler Türklerin eline geçmiş ve Fransız karargâhı her an topçu ve piyade ateşiyle sıkıştırılmaya başlanmıştı. Türklerin hâkim vaziyeti ile sıkışan Fransız ve Ermeniler bir taraftan da açlıkla mücadele ediyorlardı.
Kış ortalarından beri erzak tedarik edemeyen Ermeniler aç olduğu gibi, Debieuvre kıtası ile gelen erzakı bitirmiş olan Fransızlar da onlara yardım edecek vaziyette değillerdi. Garnizon kumandanı, iki günde bir Antep âfakında görülen Fransız tayyareleriyle Fırka Kumandanlığı'ndan yardım istiyordu.
9 Mayıs 1920'de Antep Garnizonu'na erzak yetiştirmek üzere iki tabur piyade, iki bölük süvari ve iki batarya top himayesinde 1.000 arabalı bir erzak kolu Kilis’ten Antep’e hareket etti. Geceyi hadisesiz Kazıklı köyünde geçirdi.
Kılıç Ali Bey ve Dokuzuncu Alay Kumandanı Hamdi Bey kumandasında alay, 9'uncu Tabur, 1’inci bölükle 1.500'e kadar millî müfrezeler ve bir batarya cebel topundan mürekkep bir kuvvet 10 Mayıs 1920'de düşmanı Akbaba ve Körkün Garp sırtlarında karşıladı. İlk temasta kuvvetinin kifayetsizliğini anlayan düşman taarruzunu durdurdu. Geceyi Akbaba-Ulumasara hattında geçirerek 11 Mayıs’ta Kilis'e ric'ate başladı ve tarafımızdan Kilis'e kadar takip olundu.
Bu düşman kolunu döndürmekle iş bitmiş olmuyordu. Fransızlar Antep Garnizonu'nu erzaksız bırakamazlar ve her hâlde daha büyük kıt'alarla Antep’e gelmek isterlerdi. Bu ciheti nazar-ı dikkate alan Kuvâ-yı Milliye Kumandanlığı, millî teşkilâtı yeniden tensîke girişti. Kurbanbaba ve Düztepe’yi tutan Yıldırım Taburu, şehrin beş kilometrece cenubundaki Tutluk mevkiine çekilerek talim ve terbiye ile iştigale başladı; noksanları ikmal edildi.
Bu sırada, galip devletlerin himayesine sığınarak Türk vatanını şahsî menfaatleri uğrunda fedadan çekinmeyen İstanbul’daki Padişah ve hempaları, Büyük Kurtarıcı'nın Anadolu harekâtını durdurmak ve memleket müdafaasını felce uğratmak için Anadolu’da yer yer isyanlar tertibiyle ve Kuvâ-yı Milliye'nin baği, katillerinin helâl olduğunu ilân eden fetvalar çıkarmakla meşguldular. Anadolu’nun bir kısım yerlerinde bazı vatansızların ön ayaklığı ile Millî Hükûmete karşı mukavemet teşebbüsleri vâki oluyordu. Yeni handa çıkan bir isyan ateşi, Yozgat ve Zile'ye de sirayet etmek üzere idi. Millî hudutları haricî düşmanlara karşı müdafaa ederken bir de dâhilî mukavemetleri kırmak, asileri susturmak icap ediyordu. İşte bu sebepledir ki Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri, aynı zamanda Antep mebusu intihap edilmiş olan Kuvâ-yı Milliye kumandan Kılıç Ali Beyefendi'ye müstacel bir telgrafla: “Toplayabildiği kuvvetle Ankara’ya hareket etmesini’’ emir buyurmuşlardır.
Antep’te Millî kuvvetleri büyük bir maharet ve iktidarla teşkilâtlandıran; Fransızlara bir çok müsademelerde büyük darbeler indiren; Birinci Antep muhasarasını yaran; Kurbanbaba taarruzuyla parlak bir muvaffakiyet temin eden ve Birinci Akbaba Harbi'nde düşmanı hezimete uğratan; hulâsa Fransızların gözünü kırmış olan ve adı Gaziantep Halk destanlarına giren Kılıç Ali Beyefendi, Antep’teki düşmana kat'î bir darbe vuracakları sırada aldıkları bu emir üzerine, yerlerine Dokuzuncu Kafkas Alayı Kumandanı Hamdi Bey'i vekil bırakarak bir kısım süvari ile Ankara’ya hareket ettiler.
20 Mayıs 1920 tarihinde, Miralay Debieuvre kumandasında beş tabur piyade, iki süvari bölüğÜ, iki batarya top himayesinde 1.000 arabalı ikinci bir kolun Kilis’ten Antep’e hareketi öğrenildi. Alay Kumandanı Hamdi Bey kumandasındaki Kafkas Alayı Birinci Tabur, Yıldırım Taburu ve millî müfrezelerle bir batarya toptan mürekkep Türk kuvvetleri bu düşmanı karşılamak üzere Mazmahor üzerinden Akbaba'ya hareket ettiler.
Tabur, Bölük ve takım kumandanlığıyla (Gaziantep Müdafasında) çalışan Antepli ihtiyat zabitleri
FOTOĞRAF: Z. Vekili Ahmet Zeytçi
FOTOĞRAF: Z. Vekili Mustafa
FOTOĞRAF: .Hisab memuru vekili Tevfik
FOTOĞRAF: Milis Zabit vekili Abdürrahman
FOTOĞRAF: Zabit namzedi Hanefi
22 Mayıs’ta Akbaba ve Körkün Garp sırtlarında düşmanla, temas edilerek çok şiddetli bir harp başladı. Harp olanca şiddetiyle akşama kadar devam etti. Düşmanın fâik topçu ateşi himayesinde büyük kuvvetlerle yaptığı akurane taarruzlar kâmilen defedildi. Fakat çok mahdut olan cephanemiz, daha uzun müddet bir harbe devam imkânını bırakmadı. Son fişeklerini de sıkan kuvvetlerimiz, akşama doğru ric'ate başladılar. Mazmahor köyü üzerinden Antep’e çekildiler. Yıldırım taburu ve bir kısım müfrezeler Antep’te kaldılar. Kafkas Alayı'nın Birinci Taburu, bir kısım millî müfrezelerle Dülük köyüne çekildiler. Bu harpte kıymetli gençlerimizden Söylemez oğlu Mülâzim Mahmut Bey'le beraber ehemmiyetli zayiatımız vardı. Düşman zayiatı da az değildi.
Fotoğraf: Düşman tahribatından Çınarlı Camisi 1'inci devrede kısmen minaresi harap edilen bu cami, harbin 2'inci devresinde tamamıyla tahrip edilmiştir.
Kuvvetlerimizin çekilmesi üzerine Debieuvre kuvvetlerine Antep yolu açılmıştı. İkinci bir Türk mevziine çarparak vakit kaybetmekten çekinen, düşman kumandanı, kuvvetini ikiye ayırdı. Bir kısmını Antep-Kilis şosasından, diğer kısmını da Körkün— Nafak Boğazı üzerinden Antep’e sevk etti. Her iki kuvvette 23 Mayıs’ta saat 11.00' de Antep’e girdiler. Nafak Boğazı üzerinden gelen kuvvetleri Sarımsak Tepe ve Düztepe'yi harple almak zaruretinde kaldı ve oldukça ehemmiyetli zayiat verdi.
Düşmanın yeniden imdat kuvvetleri alması Türklerde mukavemet kudretini sarsamadı. Bilakis düşmanı öz yurtlarından kovmak azmi imanını artırdı.
Fotoğraf: Düşman mermileriyle harap edilen Hacı Nasır camisinin minaresi.
24 Mayıs’ta Sarımsak Tepe'ye tevcih edilen şiddetli bir taarruzumuz, Türk'ün yenilemez bir kuvvet olduğunu düşmana bir daha anlatmış oldu. Ne yazık ki bu taarruz, milli teşkilâtın başlangıcından beri küçük müfrezesiyle büyük yararlıklar gösteren Karayılan oğlu Molla'nın şahadetinden başka bir netice vermedi.
Düşman, şehrin cenup sırtlarını aldıktan sonra harbin başlangıcından beri gece gündüz kesmediği şehrin bombardımanını karadan ve havadan daha fazla şiddetlendirdi. Harp meydanlarında Türk delikanlılarım yenemeyen ve şehre cebrî bir hücum icrasına cüret göstermekten çok uzak bulunan düşman, hıncını açık şehirden alıyor; kadın, çoluk, çocuk masum halkın haksız yere kanlarını akıtmaktan zevk duyuyordu. Bütün medenî milletlerce mukaddes tanılan yerler bile bu bombardımandan hariç bırakılmıyor; top mermileri ile camilerimiz, minarelerimiz -hem de içinde namaz kılındığı zamanlarda- berhava ediliyordu. Dâhilî cephelerdeki faaliyet de artmıştı. Düşman mazgallardan, sekiz on metre mesafeden bomba ve makineli tüfeklerle mütemadiyen ateş baskını yapıyordu.
Yine bu sıralarda Dokuzuncu Alay'ın İbrahimli sırtlarından düşman karargâhına, Kolej'e gönderdiği top mermileri, hariçteki Türk kuvvetlerinin mevcudiyetini düşmana ihbar ediyordu.
Bu, vaziyet 30 Mayıs’a kadar devam etti, 29 Mayıs’ta Millî Hükûmetimizle Fransızlar arasında yirmi günlük bir mütareke akdedildiğinden, 30 Mayıs'tan itibaren iki taraflı ateş kesildi. Antep Harbi'nin birinci devresi de bu suretle hitama ermiş oldu.