Bir Arkadaştan Dinlemiştim

Vaktiyle bir adam bir kıza aşık olmuş. Çok ıstırap çekip, çok emek harcadıktan sonra kızı almaya muvaffak olmuş. Olmuş ama tam gerdek gecesi vuslate ermeden, yani güveği namazdan gelinciye kadar kız tarpatak (füç’eten) ölmüş. Dünyada en büyük emeline ereceği bir anda en büyük hayal kırıklığına uğrayan adam, sabaha kadar gelin odasında sevgilisinin cenazesi karşısında aşağıda yazılı gazeli ağlaya ağlaya okuyarak kendisi de teslîm-i rûh etmiş. Sabahleyin gelin odasından iki âşık-mâşukun cenazesi bir arada kaldırılmış ve defnedilmiş.

Eğer gazel kendinin ise bu zat kudretli bir şair ye hakikî bir âşıktır. Bu zatın, kim olduğunu çok yazık ki tesbit edemedim. Dostum ilâve etti:

"Galiba bir mülkiye kaymakamıymış; ama nerenin, onu da bilmiyorum." dedi.

Bu yanık gazelin çok yazık ki bir mısra-ı benim de hatırımda kalmamış. Bunu bana söyleyen dostumdan sordum; o da unutmuş. Tabiî aradan 32 sene geçti.

Âlemin hâline oldukça ben âgâh acırım...

Halkın efkârına kâhi gülerim, kâh acırım!

Kimi gülşen, kimi beytfilhazen itlâk ediyor;

Şu güzegâha nigâh eylerim eyvâh acırım!

Yanarım ben de benim beyhüdeğû olduğuma;

Mütehayyir kalırım kendime billah acırım!

Ağlarım her ne zaman gelse meserret dilime...

(Bu mısra unutulmuştur.)

Hükemâ havli tesellîdih-i vicdan olamaz ...

Lütf-ü Hak olmaz ise bir kula hemrâh acırım!