21 Teşrinisani 920— 8 Şubat 921

Sekiz aydan beri kahramanca müdafaasıyla düşmanı şehre sokmayan Antep’i ıskat etmek için Fransız Şark Ordusu Erkan-ı Harbiyesi, Dördüncü Fırka'yı, kıtaatının kısm-ı azamıyla Antep’e tahrik etti. General Goubou kumandasında bulunan bu fırka kıtaatı, 20 Teşrinisani'de Antep’e geldi. Ve 21 Teşrinisa­ni'de açık bulunan şimal sırtlarını bilmüsademe tutarak şehrin muhasarasını tamamladı. Bu muhasara, Antep’in üçüncü ve son muhasarasıdır. Bugünde Fransız kuvvetleri şu idi:

13 Tabur piyade

7.5’luk dört sahra bataryası

6.5'luk beş Sup bataryası

10.5’luk bir nısıf batarya

15.5’luk bir nısıf batarya

Bir buçuk süvari alayı

Bir tayyare filosu

Bu kuvvet heyeti umumiyesi, nakliye ve cephane kolu, seyyar hastane de dahil olduğu halde ceman 12.000 insan ve 6.000 hayvandan ibaretti.

Bu muhasarada dahildeki Türk kuvvetleri ise

Yıldırım taburu

400 mevcutlu

Antep taburu

200 mevcutlu

25. Alay 1. Tabur 1. Bölük

120 mevcutlu

Semt efradı, millî müfrezeler

750 mevcutlu

Silahlı yekûnu

1470

İnşaat müfrezesi

500 mevcutlu

Umumî yekûn

1970

Tabur efradı dediklerimizin hepsi Antep halkından bunların kumanda heyeti de dört veya beş kişi hariç olmak üzere Antepli ihtiyat zabitlerinden ibaretti. Esliha; Türk, Alman, Fransız, İngiliz, Rus tüfeği ve muaddel martin olmak üzere muhtelifti. Ve bu silahların yalnız seksen ikisinde süngü vardı. Bundan başka biri Osmanlı Maksimi, diğeri Hoçkis iki makineli tüfek ile üç Yıldırım Yusuf (Türk fişeğine göre tadil edilmiş İngiliz Levis tüfeği) hafif makineli tüfeği ile beş Fransız otomatiği vardı. Cephane yekûnu ise yüz bine varmıyordu.

Şehirde kalan on üç bin halk ile askerleri ancak bir ay geçindirebilecek erzak mevcuttu.

Kuvvet, mühimmat ve erzakın yokluğuna rağmen kahra­man Antepliler yurtlarını müdafaa etmekten vazgeçmediler. Ve 23-24 Teşrinisani gecesi muhasarayı açmak için Cünüt Tepesi'ne bir de taarruz icra eyledilerse de muvaffak olamadılar.

Bu sırada hariçteki Kolordu da boş duruyordu. 22 Teşrinisani'de İbrahimli sırtlarına getirileri 10,5'luk ve 7,5’luk toplarımız düşman siperlerine ve Kolej'e yüz kadar mermi attıkları gibi Dokuzuncu Fırka kıtaatı da Beylerbeyi yolunun tarafeyninden düşman hatlarına bir taarruz yaptı. Fakat muvaffak olamadı.

İkinci gün Hacıbaba'ya yapılan bu taarruz muvaffakiyetle neticelendi. Ve tepe zapt edildi ise de mütearruz kıta, teslim bayrağı açan düşmana karşı basiretsizce hareket ederek ayağa kalktığından ani bir bomba hücumuna uğrayarak geri çekilmeye mecbur oldu.

General Goubou, dokuz tabur piyade ve üç sahra bataryası ve ağır bataryaları ile şehri muhasara ederek şiddetle bombardımana başladı. Ve mütebaki kuvvetleri ile de küçük müfrezeler teşkil ederek 23-24 Teşrinisani gecesi şehrin şimal sırtlarında bulunan hariçteki kıtalarımıza taarruz etti. Buralardaki müfrezelerimizi dağıtarak Bedir köy ve Şubuğaz köylerinde geceledi. Bu hareket hakkında ikinci kolordu vesikasından alman malûmatı aynen dercediyoruz:

"General Goubou şehre karşı bir harekete girişmeden evvel ha­riçte muntazam kıtalara karşı bir hareket yapmağa karar vermişti. 23/24 Teşrinisani gecesi birçok kollar halinde 1069 ve 1043 rakamlı tepelerle Taşbaş Tepesi istikâmetinde yürüdü.

9. Fırka, 1069, 1043 ve Taşbaş hattını cenuba karşı tutmuştu. 5. Fırka da Şahmelik Hayratı ve Ballıkaya hattını tutmak üzere ürüyüşte idi. Mukarrerata göre, 9. Fırka taarruza uğrarsa 5. Fırka düşmanın yanına taarruz edecek, 5. Fırka taarruza uğrarsa 9. Fırka taarruz edecek idi. Düşman 1069’a taarruz ederken 5. Fırka en sağ tarafta olan bir buçuk alayla taarruz etti. Fakat düşman 1069’dan 25 A. I. Tb. söktürmüş ve şarkı cenubiye atmış, bu suretle iki fırka arasına girmiş bulunduğundan 9. Fırka'yı takiben şimale, doğru ilerlediği için 5. Fırka taarruzları düşmana çatamamıştır. Düşman geceyi Bedir köyünde geçirdi."

Ertesi gün Küllü sırtlarında Beşinci Fırka kuvvetlerini de şiddetli bir mukavemetten, sonra atarak Orul köyünde konakladı. Ve 26. sabahı kuvvetlerimizi takiben Birecik’e kadar ilerledi. Düşman süvarileri son Türk askerleri nehri geçerken yetişti ve derhal nehri geçen kıtalarımıza top ateşine başladı ise de Türk topçusu tarafından şiddetle karşılandı. Ve geri dönerek Teşrinisani'nin 27. ve 28. günlerini Nizip’te geçirdi. 30 Teşrinisani'de Antep’e döndü.

1 Kânunuevvel'de bir düşman kolu da Gücek’ e istikametinde hareket etti ise de buradaki kıtaatımız daha evvel çekilmiş olduğundan bir şey yapamadan Antep’e döndü.

Fotoğraf: Fransız tahribatından: Yazıcık semti

Düşman Nizip Harekâtı'nı yaparken Antepliler, Kolordu ile muhabere çarelerini arıyorlardı. Bu muhabere, ikinci muhasarada olduğu gibi ancak güvercin postalarıyla yapılabilirdi. Bunun için de güvercinleri harice çıkaracak fedaî adamlar lazımdı. Bu da bulundu. Burçin Mehmet Çavuş isminde bir Türk gencİ, bu tehlikeli vazifeyi üzerine aldı. Biri Kolordu Kumandanlığına, diğeri Büyük Millet Meclisi Reisliğine hitaben yazılan iki mektubu ve güvercinleri alarak 28 Teşrinisani gecesi düşman hatları arasından geçti ve bu surette muhabere imkânını tesis etti. [1] Nizip harekâtından avdet eden Ceneral Goubou 1 Kânun evvelde Özdemir beye bir mektup gönderdi. Bu mektubun hulâsası şu idi:

Nizip Harekâtı'ndan avdet eden Ceneral Goubou, 1 Kânunuevvel'de Özdemir Bey'e bir mektup gönderdi. Bu mektubun hulâsası şu idi:

1— Fransız mandasının Antep üzerinde tanınması.

2— Asker ve jandarmanın esir-i harp olarak teslimi.

3— Antep'te bulunan bilcümle silah ve mühimmatın teslim.

4— Türk mahallâtında inşa edilen istihkâmların 24 saat zarfında yıkılması.

5— Hükümete ait kasaların Fransızlara teslimi (Bu kasalar derhal mahallî mamurini aidesine teslim edilecektir.)

6— Esamisi verilecek mahârrikferin Fransızlara teslimi.

7— Düyun-u Umumiye'den alınmış olan paranın iadesi.

Bu mektuba ertesi gün öğleye kadar cevap isteniyor; Özdemir Bey arzu ederse kendisinden bir mülakat talebinde bulunabileceğini ilâve ediliyordu. Şehrin teslimine muvafakat edn-v mediği takdirde şehrin bombardıman ve hücumla zapt olunacağı bildiriliyordu.

Bu mektup üzerine Özdemir Bey, Heyet-i Merkeziye, şehrin ileri gelenleri, zabitan, memurin, mıntaka kumandanların dan mürekkep bir meclis teşkil edilerek vakit kazanmak maksadıyla düşmana mülâyim cevap verilmesi kararlaştırıldı ve şu cevap yazıldı:

"Türk askerlerinin esir-i harp addedimesi doğru değildir. Bunlar hariçten gelmiş asker olmayıp vatanını müdafaa eden Antep'in öz evlâtlarıdır.

İsimleri verilecek muharriklerin teslimi meselesine gelince Antep'te muharrik yoktur. Vatanî his ile çalışan insanlar vardır. Ve bunlar bütün Antenlilerdir. Bunları hakikat ve sıhhatine emniyet edilemeyecek bir liste ile talep etmek bütün Anteplilerin esir olması demektir.

Bu gibi hususların eyice tevâzzuh etmesi için muhaberâtın devamı ve bu müddetçe de muhasamâtın tatili lâzımdır. Bu taleplerinizde ısrar edecek olursanız, bizim için müdafaaya devam ile şerefli bir ölüme intizardan başka çare yoktur."

Muhabere 5 Kânunuevvel'e kadar uzadı ve bu günlerde şehrin bombardımanı biraz hafifledi. Nihayet muhabere ile bir şey kazanamayacağını anlayan düşman kumandanı bütün topları ile ve şiddetle şehri bombardımana başladı. Antepliler artık bombardımanla ünsiyet peyda etmiş gibiydiler. [2]Kimse evinin yıkıldığını; ana, baba, kardeş, evlât, zevç ve zevcesinin öldüğünü düşünmüyordu. Herkesi korkutan kendini gösteren açlıktı. Şehirde zahire bitmek üzere idi. Buna karşı yapılacak hiç bir şey de yoktu. Muvakkat bir çare olarak bir iaşe komisyonu teşkil edildi. Bu komisyon bütün evleri aradı. Erzaka ait ne bul­duysa topladı. Bu erzak muharip efrada 500, ahaliye 200 gram hesabıyla tevzi edilmeye başlandı.

Fotoğraf: Fransız tahribatından:Akyol Camisi

Bu günlerde hariçten göverçin postalarıyla ümit verici haberler geliyordu. Kolordu kumandanı, şifresinde memleketin her tarafından Antep'i kurtarmak için kuvvetler toplanırken bir taraftan da elde mevcut kuvvetlerle muhasarayı yarmak için teşebbüsten geri durulmayacağını yazıyor; on beşlik obüslerimizin yetiştiğini tebşir ile sebat ve metanet tavsiye ediyordu.

Bu mektup herkesi sevindirmişti. Gözler her an ufuklarda hariçten yapılacak harekâtı bekliyordu. Özdemir Bey, General Guobou ile yapılan muhaberatı yine fedaî postalarla Kolordu'ya göndermişti. Buna Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisinden şu cevap geldi.

Ankara, 9 Kânunuevvel 926

ÖZDEMİR BEY'E

General Goubo'nun notası ile Antep Cephesi Kumandanlığı'ndan verilen cevap sureti mütalâa edildi. Hariciye Vekâleti tarafından lâzım gelen protesto icra edilecektir. Kahraman Antep şehri mücahitlerine Erkân-ı Harbiye-i Umumiye en âmik şükranını takdim eder. Bu şeci aslanların menkıbe-i celâdetlerine bir sahife-i şan ve şeref ilâve edecek olan cevaplar Büyük Millet Meclisi'ne arz edilecektir.

Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi

Ferik Fevzi

Kumandanlarla işini bitiremeyeceğini anlayan Guobuo, bu defa da dâhilî cephelerdeki müdafiler üzerine beyannameler atıyor ve bunlarla halka mukavemeti bırakarak Fransızlarla teslim müzakeratına girişmelerini, kumanda heyetine karşı gel­melerini tavsiye ediyordu. Bu beyannameleri okuyan müdafiler müstehziyane gülüyor ve getirip zabitlerine veriyorlardı. Şehrin bombardımanı bilâfasıla devam ediyordu.

BOMBA VE FİŞEK İMALÂTHANESİ

Açlık ve bombardımana bir de cephane ihtiyacı katılıyordu. Her gün düşmanla karşılıklı harp eden efradın fişekleri biti­yordu. Buna da bir çare bulmak lâzımdı: Hariçten cephane gelmek imkânı yoktu. Bünun dahilden temin edilmesi icap ediyordu. Bu derde de bir çare bulundu:

Lohanlı mülâzım merhum Mustafa Bey'in idaresi altında, 11 Kânunuevvel 920 tarihinde Karanazar'ın (şimdi Mahmut Dal Efendi'nin) sabunhanesindeki mağarada bir imalâthane açıldı. Tüfekçi, dökmeçi, barutçu, demirci, marangoz gibi bütün sa­natkârlar buraya toplattırıldı. Ve bunlar vasıtasıyla güherçile ve kükürtten kara barut; adî tenekeden fişek kapsülü, kurşun­dan mermi, bomba imal olunuyordu. Fişekler adî barutla, bom­balar patlamayan düşman mermilerinin dinamitleriyle doldurulu­yordu. Bombalar müsademeli idi. Bombanın müsademe tertibatını hâvi olan tıpası tahtadan torna ediliyordu. [3]

İmalâthanede her şubeye ait birkaç ustadan başka, yüz kadar şehit çocuğu da çalışıyordu. Bu çocuklara aynı zamanda beş erkek iki kadın muallim tarafından okuyup yazma öğretiliyordu.

Burada yapılan fişekler geç muharebelerinde istimal olunuyor. Bir şarjöre dört bu fişekten bir de iyi fişek diziliyor ve tüfek doldurulurken iyi fişek en altta kalmak üzere dolduruluyordu. Bu suretle endaht edilince son patlayacak hakiki fişek, evvelki dört fişeğin tüfekte bıraktığı pisliği temizliyordu. Bu imalathaneden harpte çok istifade edilmiş ve memleketin sukûtuna kadar cephane ve bomba ihtiyacı buradan temin olunmuştur.

Bu harpte kullandığımız vasıtalardan bir de topumuz vardı. "Kırk ikilik" ismi verilen bu top ağızdan dolma Ramazan topu idi. Bundan istifade edilmesi düşünüldü. Topa iki teker uyduruldu. Namlusuna göre torna edilen bir ağacın içi delinerek dinamit fitili konuldu. Ağacın ucuna da eski toplardan kalma yuvarlak demir gülleler (kumbuzlar) raptedildi. Bu güllelere dinamit dolduruldu. Bununla dahili cephelerden düşman mazgallarına ateş edildi. Ateş alan top, gülleleri hedefe götürüyorsa da kendi tekerlerini ve kundağını da beraber parçalıyordu. Bundan tabiî bir istifade edilemiyordu. İnsanın ihtiyaç ve mahrumiyet içinde nelerden fayda beklemek ıztırarında kaldığına bir örnek olsun diye bu satırlar yazıldı. Fransızlar, şehrin sukûtunda bu topu da teslim alarak Paris’e gönderdiler.

Toplanan erzak bitmişti. Ne kadar istif fıstık, üzüm varsa onlar da toplanarak mücahitlere yemek olarak verildi. Bu da bitti. Acı zerdali çekirdeği istifi vardı. Bu çekirdekler günlerce suda ıslatılarak mümkün mertebe tatlandırıldı; öğütüldü. Evvelâ dörtte bir, sonra nısıf, daha sonra dörtte üç nispetinde una karıştırılarak ekmek yapıldı. Çekirdekler iyi tatlandırılamadığından bu ekmekten zehirlenme vakaları da görüldü.


[1] Mehmet Çavuş, bütün muhasara müddetince düşman hatları arasından geçmek suretiyle harice on yedi sefer yapmıştır. Bu yiğit Türk’ten başka Antepli Ökkâş, Burçlu Haşim, Elbistanlı Hoca isminde gençler de bu suretle hariçle irtibat ve muharebeyi temin etmişlerdir.

[2] Şehrin bombardımanına o kadar alışılmıştı ki sahra ve cebel mer­mileri herkesin yakınında patladığı hâlde kimse aldırmıyor. Hatta sokaklarda oy­nayan çocuklar bile oyunlarını bozmuyorlardı. On beş buçuklukların patlayışı halkı biraz saklanmaya sevk edebiliyordu. Bu top ateşi altında yine şehrin Ta­bakhane semtinde pazar kuruluyor, alışveriş ediliyordu. Bir gün pazarda patlayan bir on beş buçukluktan 30 küsur yaralı ve 20 küsur şehit verildiği hâlde halk pazarı dağıtmamıştı.

[3] Bu bombanın bir numunesi Gaziantep Halkevi Müzesi'nde vardır.