Cumhuriyet Halk Fırkası Reisi Ömer Asım Bey tarafından yazılan bu makale, şehrimiz kurtuluşunun onuncu yıldönümüne rastlayan 25 Kânunuevvel 931 tarihinde ve 126 sayılı Gaziantep Gazetesi'nde intişar etmiştir:
Bâis-i ba'delmevt sırrına mazhar olmuş bir vatanımız vardır. Fakat kendi kendine dirilmedi; onu dirilten yine bu necip ve kahraman millettir.
Umumî Harp'in neticesinde, birçok Türk şehitleri muhtelif ecnebî devletler tarafından işgal edildi. Lâkin, büyük adamın pişivâ olduğu millî hareket, bir millî ordu yarattı. Bu kuvvet, ana vatandan ayırtılmış olan Türk şehirlerini birer birer tekrar o sıcak kucağa attı.
Felâkete uğrayan her şehrimizin, bizi dilhûn eden sergüzeştleri ile beraber hamasetle dolu birer menkıbesi vardır. O şehirlerden her biri, musibet saatlerinin bittiği, saadet eyyamının başladığı bu kurtuluş günlerini bayram addetmiştir.
Meserretimizin büyüklüğü, kurtulduğumuz felâketin dehşet ve azameti nispetinde olmak tabiîdir. İhtiyar tarih, bu badirede Gaziantep kadar talihsizliğe uğramış kaç şehir kaydeder?
Tarih: 336, Antep, Fransız işgali altında. Fransız zülüm ve istipdadı altında ... Antepli’nin Türk ruhu, izzet-i nefsini, millî namusunu çiğnetmiyor; bağırıyor:
Mösyü, vatanımda işin ne? Çekil!
Şaka değil; bunu bir tek Antep, bir Fransız devletine haykırıyor. Evet, bir tek Antep! bütün vesâit-i harbiye ve esbâb-ı tedâfüiyeden mahrum bir şehir, fennî teşkilâta mâlik, zengin teçhizatlı, muntazam ve muazzam bir ordu sahibi olan galip Fransız devletine...
Şehirde Fransızlarla Antepliler kurşunlaştılar. İşte şu yolun şarkı Türk, garbi Fransız cephesidir. Benim evim Türk serhaddi, komşumun evi Fransız tahassungâhı oldu. Artık ne çarşı ne pazar var. Yollar ve sokaklar metrûktur. Evden eve delikler açıldı; râh-ı mestûrlar yapıldı; zikzaklar kazıldı. Ve Fransız, Türk mahallelerini topa tutuyor; şehri muhasara ediyor.
Bir top mermisi, kârgir büyük bir Türk evini hâk ile yeksan etmeye kâfi gelirdi. Birer mermi minarelerimizi uçuruyordu. Bir top ile otuz adamın parça parça olduğunu gördük... On ay, düşman bu şehre o mermilerden yetmiş bin adet savurdu. Yetmiş bin ...
Topla, kurşunla zedelenmemiş Türk evi kalmadı. Hâlâ her duvarımızda, o hain tecavüzlere karşı sırıtır gibi bakan delik deşikler duruyor.
Altı bin şehit verdik. Onun birkaç misli de canlı şehitlerimiz var. Bunlar Antep müdafaasının en beliğ birer âbidesidir. Aile yoktur ki şehit veya yaralı vermiş bulunmasın.
Şehir mahsurdu. Muhabereyi bile güvercinlerle yaptık...İçerde erzak bitti. Şimdi bir acı zerdali çekirdeği yeyebilir misiniz? Antep dilâverleri, buğdayı, üzümü, fıstığı bitirdikten sonra bu acı çekirdekleri günlerce yedi. Bu vaziyette Çınarlı Cephesi'ndeki sekiz kahramana Fransızlar bir günde dört yüz top attılar. Fakat cephemizi bir adım bile geriletemediler.
Burada Fransız ordusunun kumandanlığını yapmış olan zabit, Fransa’da Antep müdafaası hakkında bir kitap neşretti. Eserin ismi "Türk Verdünü Gaziantep"’tir. Verdün, Umumî Harp'te bütün cihanın müdafaasına hayran olduğu müstahkem bir kale idi. Kaç ay dayandı? ve sorunuz: Fransız hazinesinden ne kadar servet, Fransız irfanından ne kadar dimağ, Fransız terakkiyatından ne kadar harika, onun tahkimi için bezledildi?
Bir de, Antep’in içinde yüzdüğü şeraiti ve buna rağmen on ay devam eden müdafaa dasitanını düşününüz. Verdün, Antep yanında çocukların oyuncak makamında tahta parçalarından kurdukları kale gibi kalmaz mı?
7 Şubat 337: Bu, mahsur Anteplilerin, yetmiş bin mermi altında yine düşmanı yıldırtan Anteplilerin; silâhlarına koyacak bir kurşun, ağızlarına koyacak bir acı çekirdek dahi bulamadıkları günlerin müntehasıdır; Fransızların Türk mahallâtına girmesi, harben değil, böyle elim bir vaziyetin icabı oldu. Ve Büyük Millet Meclisi, bundan bir gün evvel kanun-u mahsus ile bu şehrin boynuna bir "Gazi” madalyası taktı.
Artık Gaziantep, her saniye kurtuluş gününü bekliyordu. Aylar geçti, haberler tereşşüh etti. Aylar geçti, haberler teeyyüt etti: Gaziantep, ordumuz tarafından tesellüm edilecekti. Ve 337 Kânunuevvel'inin 25’inde bu şehir misli görülmemiş tezahüratla ordusunu istikbal edip bağrına bastı. O gün heyecandan titreyen ellerim arasındaki kalemim, ordumuza hitaben en çok sevdiğim şiirimi yazdı ki, bu mukaddes hatırayı tebcilen bir kaç mısraını bugün tekrar edeceğim.
Vicdanımın neşidesi şehrin sadasıdır,
En güzel tuhfe bence gönüller nidasıdır.
Hoş geldiniz siz ey şerefin kahramanları!
Yollarda kaldı bekledi gözler bu anları!
Pişi kudumunuzda meserretle ağlarım,
Dolsun bu rehgüzara samimî selâmlarım!