Fotoğraf: Hür olmak, var olmak iman ile önünde her türlü yok olmayı tereddütsüzce göze aldığımız sevgili yurdumuz Gaziantep’imizin 27. Kurtuluş Bayramı hepimize kutlu olsun.
25 Aralık, bu günün büyük Türk tarihinde hususî bir önemi ve ölçülmez değeri vardır. Bu gün, her sabah lâkaydâne takvimden koparıp attığımız bir gün değil, büyük milletin ruhunda yaşayacak olan ve hatırasının kutsiyeti önünde eğilmek lazım gelen büyük bir gündür. Nice canlara, acılara bedel olan bu gün elbette her "Antepliyim" diyenin yürekten duyacağı bir gündür. Bu günü bize bağışlayan şehitlere binlerce rahmet, gazilere binlerce şükran.
Şu küçük şehirde yaratılan büyük hamaset destanını bütün dünya takdirle öğrendi. Tarihin Truva efsaneleri, Kartaca menkıbeleri Gaziantep Müdafaası yanında pek ifadesiz kaldılar.
Bu kanlı boğuşmada, mağrur işgal kuvvetlerinin yirmi bin kişilik mücehhez birlikleri, iki bin müdafi karşısında on bir ay mıhlandı kaldı.Kendini Fatih sanan koloneller, Şahinler karşısında aciz içerisinde kıvrandı. Otobüsler, tanklar, tayyareler, on kişinin nöbetleşe beklediği tek tüfeği susturamadı. Kılıcı kesmeyen düşman nihayet kaleme sarıldı. Bizi ültimatomlarla, beyannamelerle tehdide kalkıştı. Meskenet ve esaret koksa bu paçavralar da nefretle ve şiddetle reddedildi. Milliyet ve hürriyet prensiplerini kökünden sarsan notalardan işte bir tanesi bizi şöylece teslime davet ediyordu:
"Ey Antep ahalisi! Dünden beri yediğiniz bu müthiş dayaktan aklınız başınıza gelip uslandınız mı? Berveçhi sabık, teklif ve şeraiti inkiyadiyeniz dahilinde bu gün akşama kadar bilâkaydü şart teslimi nefs ettiğiniz takdirde belki hakkınızda şeraitimizi daha mülâyimkârane bir suretle tadil mümkündür. Aksi takdirde bombardıman ve hücumlarımız sabıkından daha pek fazla olarak devam edecektir. İshar-ı nedametinize fabrika olmak üzere kalenin karargâha müteveccih eski burcuna bir beyaz teslim bayrağı çekiniz. Ve bu beyaz bayrak çekildiği dakikadan itibaren size dün geceki mukabelenize ceza olmak üzere bombardıman daha iki saat devam edip ondan sonra teslim ve dehaletiniz bizce kabul edilecektir. Binaenaleyh beyhûde yere nüfus ve servetinizin iflâsına meydan vermeyip hemen Fransız mandasına, Fransız himayesine serfürû ediniz. Bu hâl size saadet ve refah bahşedecektir."
Saadet ve refahı esirlikte gören medenî işgal kuvvetleri komutanlığına o gün Karatarla Camii'nde şu cevap verildi:
"Antep halkı sizden zelilâne af talebinden ziyade siperi altında kalarak ölmeyi kendisine en büyük şeref bilir. Ve bundan da büyük zevk alır. Sizin bayrağınızı meşum temevvücü altına girecek bir tek Antepli yoktur. Ve tasavvur etmiyoruz. Antep halkı ya ölmeyi veyahut vatanını kurtarmayı kendisine düstur ittihaz etmiş bir halk kütlesinden ibarettir. Binaenaleyh Antep’ te ziruh bir fert oldukça ve taş taş üstünde bir duvar bulundukça siz katiyen bu kasabaya giremeyeceksiniz."
Bu merdane cevabımızla beraber o gece gayet büyük kırmızı bir bayrak istenilen hurca çekildi. Beyaz bayrak görmek isteyen düşman, sabahleyin dalgalanan bu ay yıldızı mahmur gözlerini sile sile seyretti.
İşte o günkü hüsranla bakışın ve bugünkü şerefle çekilişin lâyemut şahidi altı bin şehidin Çınarlı’dan semaya yükselen sütunlaşmış ruhu, müsterih ol: adımız ve Atamız Gazi oldu. Bugün senin gibi biz de dimdik durmaktayız. Huzurunuzda saygı ile eğiliyoruz.